İslam'ın Son Kalesi Hamas
İslam’ın Son kalesi Hamas…Abdulaziz TantikModern Dünya ve onun ekâbir gücü İslam ile savaşını ilan edeli çok seneler geçti. Medeniyetler Çatışması tezi Dünya Sisteminin yeni düşmanı ilan ederken dayanağını oluşturdu. NATO genel sekreteri ve İngiltere Başbakanı olan hanımın yaptığı açıklama: İslam yeni düşmandır. Yıl Sovyet Rusya’nın Glasnost ve Perestroika diyerek soğuk savaşın bittiği dönemden hemen sonra… Daha geçenlerde de bizim savaşımız Hamas ile değil İslam ile olduğunu beyan eden Siyonist bir kişinin açıklamalarını okuduk…
Bu açıklığa rağmen, modern dünya, düşmanı yokmuş gibi davrandığını beyan eden ve ona göre açıklamalar yapan bir siyaseti de temel kılarak batı dışı toplumların ayartılmasını sağlamada büyük başarı elde etmektedir. Daha önce yayınlanan bir yazıda İhvan-ı Müslimin hareketinin Müslümanların omurgası olduğunu ve bu hareketi yok etmenin farklı yollarını arayacaklarına dikkat çekmiştim. Süreç beni haklı çıkardı. Arap Baharı sürecinde ihvan öne çıkartıldı ve süreç içinde omurga olma özelliğini kaybedecek hamlelerle karşı karşıya kalarak birçok ülkede yenilgiyi tattı. Kendi içinde birden fazla gruba dönüşerek ümmetin umudu olma konumunu da kaybetti.
Benzer bir durum şu an Hamas içinde geçerli… Hamas özelinde dünya müslüman olmanın neliği ile buluştu ve büyük bir heyecan yarattı. İslam’a girenlerin sayısı, birden artarak devam etmektedir. Müslümanların uyanışı için yaşadıkları büyük acıyı göğüsleyerek büyük bir feragat örneği göstermektedir. Ama buna rağmen, uzaktan yapılan yardımlara rağmen, batılı halkların bir kısmının gösterdiği yakınlığa rağmen, müslüman olma iddiasında olan ülkelerin iktidarları ile batılı iktidar elitleri arasında Hamas’sız bir Gazze arayışı da dillendirilmektedir.
Direniş kendi üzerine düşeni yapmakta ve elbette ki ilahi inayet dışında bir beklentisi de yoktur. Nerede ise bunu büyük küçük her Filistinlinin ağzından dua olarak duyarsınız. Buna rağmen, Müslümanların bir haysiyet ve şeref meselesi kılarak, siyasal adımların atılmasında öne çıkartılacak bir Hamas olmadan Gazze olgusunu asla kabul etmemeyi öncelemeli ve kendi iktidarlarını da buna mecbur kılacak bir eylemliliği öne çıkartmayı başarmalıdırlar. Yoksa adım-adım giderek Gazze tıpkı Batı Şeria gibi İsrail iktidarına boyun eğmiş bir yönetim kademesi tarafından yönetilecek bir pozisyonu barışın temeli kılabilirler.
Hamas’ın böyle bir durumu asla kabul etmeyeceğini öngörmek zor olmasa gerek! Ama aynı duyarlılığı ve kararlılığı müslüman halkların da çıkarması elzemdir. Hatta müslüman olmanın en önemli gerekçesi olarak kabulünü sağlamak şarttır. Temsiliyet ortadan kalktıktan sonra temsil edilmeyen bir düşüncenin ve inancın varlığını sürdürmesi beklenmemelidir. Tarihsel tecrübe bunu bize göstermektedir. Zaten başından itibaren büyük bir nüfusa sahip Müslümanların önce İslam ile aralarındaki irtibatın koparılmasını sağlamak ve bunu gerçekleştirecek bir bilgi ve kültürel zemini kurmak asli hedefleri olmuştur. İslam açısından başlatılan modernleşme projesi, zaten modernliğin kendi projesi ve bunu da kendilerine bağlı kıldıkları ajanlar aracılığı ile Müslümanların da temel kabulü kılarak İslam ile Müslümanlar arasındaki sahih irtibat kopartılmıştır. İslamcılığın her noktada geriletilmesi ve şiddeti planlı ve projeli bir şekilde açığa çıkartarak, bazen bilinçli planlayarak İslamcılığın şiddet sarmalı içinde Müslümanlarla arasındaki irtibatı kopartmak konusunda başarılı oldular. Cemaati İslami Pakistan ve Hindistan süreçlerinde giderek konumunu kaybetti. Birçok hareket çıktığı ülkelerde yeterli bir taktik, strateji eksikliği yüzünden hep gerilemekte ve müslüman ahali ile aralarındaki nifakı kullanan batılı ajanların isteklerine ulaştıklarını görmekte zorlanmıyoruz. Örneğin, Türkiye özelinde milli görüş hareketinin -istisnaları olmakla birlikte- siyasal duruşu açısından görüldüğü gibi İslamcılığın herhangi bir misyonu kalmamıştır. Ak Parti ise zaten İslamcılığı geride bırakarak yola çıkmıştı. Bu konuda üretilen proje ve strateji yoksunluğu Türkiye’de İslamcılığı konuşamaz hale getirmiştir. Siyasi, sosyal ve psikososyal birçok sebep gösterilebilir. Ama dâhili şartları dikkate alarak yaklaşmak harici baskıyı, şartları, etkiyi ve stratejiyi dikkatten kaçırdığı için sadece İslam ile Müslümanlar arasındaki ipi giderek germekte ve koparmanın eşiğine taşımaktadır. İslami hareketlerin büyük çoğunluğu da sivil toplum kuruluşu olma vasfı kazanarak kendi gerçekliklerinden kopmakta bir beis görmediler.
Hamas bir umut olarak Aksa Tufanını başlattı. İlk kez kendi iradesi ile bir başlangıç yaptı. Bugüne kadarda çok iyi bir şekilde direnişi sürdürdü. Teslim olmak bir tarafa büyük güç süksesi yapan İsrail ve ortağı batı şürekâsının da çöküşünü ilan etti. Modernliğin ürettiği değerler skalasının sadece bir ütopya olduğunu ve distopyaya dönüştüğünü dünya âleme göstermiş oldu.
Hala modernliğin iyi şeylerde de yaptığını söyleyen müslüman entelektüel ve aydınlar varsa onlar da otursun kendi utançları baş başa kalsınlar. Çünkü modernliğin tek hedefi vardı: Tanrının yerine konmak… Bunu kendileri açık bir şekilde ifade ediyorlar. Tanrı olmak ise başka tanrıların varlığını yok etmeyi zorunlu kılar. Tersinden bir tevhit dersi vermektedirler müslüman halka… Bu yüzden başından itibaren kendi dışındaki bütün kültürleri hatta Hıristiyanlığın Katolik ve Ortodoks mezheplerini de değişime uğratarak farklı inanç ve dinlerin var oluşlarını değişime uğratma arayışlarına hiç ara vermediler. Hint ve Çin gibi Taocu ve Budist gelenekleri bile değişime uğrattılar. Son dönemde müslüman kanlarını akıttıklarını gözlemlemekteyiz ki bu onların tarihinde bir ilktir. Benzer bir durumu da İslam dünyası içinde de gerçekleştirmeye çalıştılar. Birden fazla bakışı öne çıkartarak Müslümanların kafasını karışık hale getirdiler. Geleneksel, modernist, mealci, selefi, sufi ve benzeri bütün ayrımları öyle güzel işlediler ki, özellikle de hadis meselesinde ortaya koydukları malumatlarla bütün müslüman entelektüelleri de ellerine geçirerek peygamberi tartışma konusu yaptılar. Gizliden de Kuran üzerine yeni tezler ve içerden entelektüeller aracılığı ile ‘Kuran bilimsel olarak Allah tarafından gönderilmiş bir kitaptır’ denilemez. ‘Allah böyle bir şey söylemez’ ve benzeri tartışma alanları yaparak vahye gölge düşürmeye çalışmaktadırlar. Son dönemde ise İslam bugünün sorunlarına çözüm üretemez yargısı üzerinden Müslümanların aklını çelmeye çalışıyorlar ki bu konuda da başarılı olduklarını söylemek mümkündür.
Ey ‘Müslüman’! Hamas sensin… Sen Hamas’sın… Bunu unutma… Hamas’ın varlığı İslam’ı temsiliyetin gerçekleşmesi anlamına gelir ki bu bütün halkların müslüman olma hakkını onlara bağışlamak anlamını taşır ve ilahi inayetin celbedilmesini de beraberinde taşıyan bir konumu ihtiva eder.
Ey ‘Müslüman’! Parçalanmak yerine bütünleşmeyi eksene alan bir taktik ve stratejiyi hayata geçirmelisin. Dünyanın neresinde bulunursa bulunsun, bir müslüman o senin kardeşindir, bunu unutma! Bütünlüğü sağladığın andan itibaren her müslüman dünyanın bir ucundaki müslüman ile aynı duygu ve düşünceyi paylaşarak kendisini yok edecek gücü yenilgiye taşıyabilir. Bilmelisin ki en büyük güç Allah’tır. Ve sen Allah’a dayanarak varlığını idame ettirebilirsin. Her türlü gücü yenilgiye uğratmak her zaman ilahi yardım ile mümkün hale gelmiştir. Tıpkı Calut karşısında çok büyük bir azınlık olarak duran Talut ordusunun ‘Biz nice azınlıkların Allah’ın izni ile çoğunluklara galebe geldiğini biliyoruz’ diyerek saldırdıklarında galip gelmeleri gibidir.
Ey ‘Müslüman’! Sen Allah’a dayan, gayret ve çabaya sarıl, sonuç Allah’a aittir. O yüzden yeniden müslüman olmanın imkânlarını ve yollarını bulmalı bugünün Müslümanları… Tıpkı Kuran’ın ifadesi olan “ Ey İman edenler, Yeniden iman edin” emri ilahisine boyun eğmeyi ve uygulamayı bir istikamet üzere oluşun delili kılınmalıdır. Müslümanlar, müslüman olmanın temsiliyetini ortaya koyabilmeyi hedef olarak öne çıkarmalıdırlar. Ve bunun için gereken çalışmaları yapmaya büyük bir gayret ile başlanılmalıdır.
Selam, Hidayete tabi olanların üzerinedir…