İslam'ın Muhatabı Kimdir?

Abdulaziz TANTİK

İslam’ın Muhatabı Kimdir?

Modern düşüncenin müslüman zihni hegemonyası altına almanın getirdiği sınırlar içinde İslam’a muhatap olmanın kimliği konusunda da bir karmaşa meydana getirmiştir. Erkek, kadını muhatap kılarak İslam’a göndermede bulunuyor. Kadın, erkeği muhatap kılarak İslam’a göndermede bulunuyor. Fert, Cemaati muhatap kılarak İslam’a göndermede bulunuyor. Cemaat, Siyasal Erk’i muhatap kılarak İslam’a göndermede bulunuyor. Âlim, cahil Müslümanları muhatap kılarak İslam’a göndermede bulunuyor. Cahil ise, Âlim’i muhatap kılarak İslam’a göndermede bulunuyor. Bilgi düzeyinin farklı yapıları birbirini muhatap kılarak İslam’a gönderme yapıyorlar. Entelektüel, Aydın, Ulema, Meşayih vesaire… Ezcümle, her bir kişi, kurum, bir başka kişi ve kurumu muhatap kılarak İslam’a göndermede bulunarak, kendisinin mükemmel müslüman olduğu özgüveni ile hayatına devam etmektedir. Bu da İslam ile temsiliyet arasındaki derin açı farkını göstermesi bakımından önemli bir göstergedir.

Gerçekten İslam’a muhatap olan kimdir?

İnsan teki ve onun cinsiyetine, sıfatına, makamına bakılmaksızın insandır. İnsan, İslam’a muhatap olan ve muhataplığın temelini inşa edendir. Din, insana gönderilmiştir. İnsan, cemaat olarak, kurumsallaşarak, devlet kurarak, iktisadi çalışmalar irat ederek yol yürüyebilir. Ancak, her şeyden önce kendisi İslam’a muhataptır. Cemaatten önce, o cemaatin içinde var olan kişi muhataptır. Kurumdan önce, o kurumu yürüten ve yöneten kişi muhataptır. Devletten önce, iktidar olan kişi ve kişiler muhataptır. Velhasıl, hangi sıfata haiz olursa olsun, kişinin taşıdığı vasfı değil, kendisi İslam ile muhatap olandır.

Bir kafa karışıklığı sonucu, tarikatlar en büyük eleştiriyi alırlar. Cemaatler önemli bir eleştiriye muhatap olurlar. Devlet aygıtı, hükümetin kendisi, bakanlıklar vesaire eleştiriye tabi kılınırlar. Hâlbuki bütün bu kurumsal yapılar, insan eliyle gerçekleşir ve yönetilir. Dolayısıyla eleştiri yapılacaksa, kuruma yönelik olmamalı, ister siyasi, ister sosyal kurumlar olsun, kişi ve kişilere yöneltilmelidir.

Burada çok temel bir açmaza dikkat çekmekte yarar var! Eleştirinin temelini oluşturan modern düşünce, salt başkasına yönelik bir mekanizmayı harekete geçirdiği için, bunu kullanan müslüman da kendisini dışarıda tutarak, başkasını/ötekileştirdiği kişiyi eleştiriye tabi kılmakta bir beis görmemektedir. Hâlbuki en büyük eleştiriyi önce kendine, kendi nefsine yöneltmeli ki başkasını eleştirdiği zaman kendi doğrusallığı üzerinden anlamlı bir eylemde bulunmuş sayılsın… Kendisi aynı hatayı yaptığı halde başkasını o hatadan dolayı eleştirmek, suçlamak ve bulunduğu yeri hak etmediği konusunda yargıda bulunmanın bir karşılığı oluşmamaktadır. Çünkü herkes bir diğerini aynı zemin üzerinden eleştiriye tabi kılarak eleştiriyi düzeltme yapmak yerine kendi yerini güçlendirmeye matuf kullanmaya alışmaktadır.

Fert, kendisi İslam’a muhatap olduğu gibi bir yanlış söz konusu olduğunda ferdin öncelikle bu yanlışta kendi payının varlığını eleştiriye tabi kılması ahlaki olana işaret eder. Bu ahlaki olan ise eleştiriyi anlamlı kılmanın zeminini kurar. Böylece söylenen söz, yargı veya dikkat çekme anlamlı bir zemine sahip olarak bir değişime kapı aralar.

Mesele, kişinin kendisini muhatap kılarak, kendi Müslümanlığını ciddiye alması, kendini ıslah etmeyi öncelemesi, kendi ilmi müktesebatını artırmaya yönelmesi, kendi eylemlerinin İslam ile özdeşliğini dikkate alması, kendi ahlaki yapısını dikkate alarak kendi örnekliğini tabii hali içinde icra edebilmesidir.

Eleştirinin anlamlı bir çerçeveye kavuşmasının temelini de muhatap olarak kendisini koyan kişinin sahih ve sahici bir temsiliyeti inşa ederek, eleştirinin oturduğu zeminin sağlam bir konuma sahip olmasına mekân oluşturmasıdır. Salt ideal hayalî bir konum üzerinden eleştiri yapmak ile somut bir ahlaki zemin üzerinden eleştiri yapmak arasındaki derin açı farkını görmek için basiret şarttır. Basiretli olmak, başkasını eleştirmek yerine okları kendine çekerek kendi ıslahını öncelemeyi de içinde barındırır.

İslam’ın muhatabı müslüman ferttir. Müslüman ferdin, nerede ve ne ile meşgul olursa olsun, yaptığı işi müslüman ahlakına uygun yapması sorumluluğundadır. Yapmadığı zaman başkasını eleştirmek yerine direk kendini eleştiriye tabi kılarak kendisini düzeltme yoluna gitmesi müslüman ahlakının bizatihi kendisine aittir.

Modern eleştiri versiyonu üzerinden hatayı hep dışarıda görmenin ve kendini masum ilan ederek sorumluluktan kaçmanın İslam ve İslam ahlakı ile bir bağlantısı kurulamaz!

İsa as’a atfen söylenen: ‘ ilk taşı masum olan atsın’ sözü burada da işlevsellik kazanır. Bir yanlışı işaret etmenin ahlaki zemini, o hata ve yanlıştan beri olan birinin ikazı olmalıdır.

Muhatap, muhataplığını bilmeli ve ona uygun bir davranış biçimi geliştirmelidir. Müslüman ise müslüman ahlakını göz ardı etmeden yapılması gerekeni yapmayı bir sorumluluk bilinci ile kuşanmalıdır.

Modern düşüncenin ürettiği öznel yaklaşım nesnel bir bakışı mümkün görmediği için hep başkasını eleştirmenin yasal zeminini kurmaktadır. İslam ise müslüman açısından nesnel bir zemine sahiptir. Ahlaki yapısı apaçıktır. Emir ve nehiyleri açıktır. Bu açıklık ile önce kendisinden başlamalıdır. Bu da modern epistemenin hegemonik yapısından kurtulmayı zorunlu kılar…