Gazze ve Suriye Sırada Hangi Ülke Var…
Suriye Dirilişinin uyandırdığı hayranlık ve öfkeyi bir tarafa bırakarak daha gerçekçi bir yaklaşım ile meseleye bakılması gerektiği her makul bir entelektüelin temel tavrı olmalıdır. Gazze direnişi başlarken de benzer komplocu yaklaşımlar dile getirilmiş ve hatta İsrail tarafından organize edilmiş olduğu tezi bile savunulmuştu. Bugün bir yılı aşkın bir süredir yapılan bütün katliamlara karşın dipdiri bir şekilde direniş kendi ekseninde durmakta ve İsrail tattığı yenilginin acısını başka şekilde çıkarmanın yollarını aramaktadır. İlk fırsatı yakaladığında da saldırmaktan geri durmamaktadır. Buna rağmen, tarih bir kez kırılmaya uğramasın, akışını sürdürmeye devam etmektedir.
Gazze direnişinin ardından dile getirdiğim bir tespit: Gazze ruhu müslüman ülkeleri saracak ve yeni bir değişim rüzgârı başlayacak diye bir gelecek tahmininde bulunmuştum… Bugün Suriye ile devam eden bu ruh, yeni değişim ve dirilişlere de kapı aralayacaktır. Her ne kadar Suriye konusunda ileri sürülen şüpheler dikkate değer olsa da bugüne kadar sürdürülen yaklaşım ve dikkatli eylemler, bu direnişin başarıya ulaşmasının önündeki engelleri tek tek kaldıracağını bize göstermektedir.
Bu gelişen olaylar, sadece ülkeler bazında değil halklar bazında da yeni uyanışlara vesile olacaktır. Avrupa’da Müslümanlaşma artışı ile birlikte bunun dolaşıma girmesi müslüman ülkelerdeki halk üzerindeki etkisi giderek artacak ve yeni hareketlenmelere neden olacaktır. Dün Daiş ile ABD ısmarlaması şiddet sarmalı içeren hareketler, Müslümanlaşmanın önünde engele dönüşmüştü. Bugün ise Gazze Direnişi ile birlikte o İslamofobia ortadan kalktı ve yalan olduğu açıkça görüldü ve Müslümanlaşmayı giderek hızlandırmaktadır. İşte bu durum yeni müslüman hareketler içinde bir kalkış adımı olarak öneme haiz olacaktır. Şiddeti reddeden, müslüman ahlakını önceleyen, önce kendisi iyiliğe koşan ve iyiliği çoğaltma yarışında bulunan, affedici, merhamet sahibi olmayı temel ilke kılan bu yeni hareketlenmeler Müslümanlaşmayı içerde/müslüman halklar arasında da görünür kılarak yeni dirilişlere vesile olacaktır.
Gazze direnişi, Müslümanlara, ‘kendin ol, kimseye benzeme çabasına girme ve Rabbine güven, gerisi sana bir sorumluluk yüklemez’ ilkesini öğretmiştir. Yani yapman gerekeni yap gerisini Allah’a bırak, o en büyük vekildir. Bu temel ilkeyi eylemde gösterebilmenin sağladığı güven ile hareket ettiğinizde her türlü zafer müslüman insanın olacaktır. Bu imanın temel bir umdesidir. Dolayısıyla Müslümanlar bu kez, kendi ilkeleri üzerine bina edilmiş bir direniş göstermektedir. Çünkü daha önce yanlışlara kapı aralayan bazı eylemler onlara nispet edildiği için sorunlu bir görüntü oluşmuştu. Bugün hamdolsun, bu sorunlu görüntü ortadan kalktı. Ve her müslüman başı dik bir şekilde Gazze direnişinin yanında yer almakta ve Suriye direnişine destek olmaya çalışacaktır.
İşte biz bunları düşünürken, Lübnan başbakanı Mikati gelerek Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü ve yaptığı açıklamada, “Yaşadıklarımız bize Türkiye’ye güvenmemiz gerektiğini öğretti” dedi… Ayrıca Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, yaşadığı korkuyu dışa vuran bir şekilde “Çok şükür benim elim kana bulaşmamıştır” dedi. Tabi ki Sisi’nin elinin kana bulandığını bilmeyen yok. İhvan’dan yüzlerce insanı haksız yere idam etmesi, eylemlerde yüzlerce insanı katletmesi, bir sürü insanı sürgüne göndermesi vesaire hep bilinen şeyler. Ama asıl dikkat edilmesi gereken şey, bir korkunun varlığının izharı olarak bu açıklamayı yapmasıdır.
Korkunun ecele faydası yoktur. İslam, halklar nezdinde kendi yerini buldukça siyasal zeminde de bir karşılık bulmakta gecikmeyecektir. Hatalar her zaman yapılmaktadır. Önemli olan Müslümanların birbirini affetmesini bilmesi ve asli düşmana karşı birlikte omuz omuza mücadele etmesi gerektiği şuurudur. Bu şuur tarihin geleceğini belirleyecek bir özelliğe sahiptir. İran İslam devrimi ile başlaması gereken direniş ve diriliş ruhu maalesef beklenen tesiri göstermedi. Ama Gazze ruhu ve direnişi inşallah bu sefer yeterli bir direnişi ve ruhu besleyerek tarihin sonu diyenlerin yalanlarını yüzlerine çarpacaktır.
Dünya güçlerinin ciddi bir güç kaybı yaşadığı göz ardı edilemez! Bu zaten açık bir şekilde görülmektedir. Ukrayna ve Rusya savaşı kadar İsrail’in Gazze de meydana getirdiği katliamda da bu zaaf sırıtmaktadır. Birçok yönden bu sırıtma görülebilir: Askeri yönden sırıtmaktadır. Ahlaki yönden sırıtmaktadır. Uluslar arası kurumlar yönünden sırıtmaktadır. İktidarların savunduğu ilkeler yönünden sırıtmaktadır. Avrupa aydınlanmasının temel kavramları bağlamında sırıtmaktadır. Bu kadar açık bir yenilgi daha önce görülmemiştir.
Avrupa ise zaten sona doğru sürüklenmektedir. Ekonomik ve siyasi bir girdabın içinde debelenmektedir. Sadece makyaj üzerinden kendilerini saklamayı başarmaktadırlar. Ama ırkçı faşist bir zihniyetin iktidar olma olasılığı her günden daha fazla Avrupa’yı sarmalamaktadır. Afrika ve Asya’da, Ortadoğu ülkelerindeki eski prestijleri kalmadı. Çıktıkları ülkelere bir daha girebilme olasılıklarını yitirmektedirler.
Dünya sistemi diye bir şeyde kalmadı. Tek belirleyici olma hüviyeti bitti. İsrail ABD desteği ile hukuk tanımadan saldırılarına devam ederken, hiçbir güç ona dur deme cüretinde bulunmamaktadır. Bu açık durum karşısında Müslümanların kendilerine gelmelerinden daha doğal ne olabilir ki? İşte bu noktada Suriye dirilişinin devamının gelmesi, başarılı olması, kendi özgürlüğünü inşa ederek bir devlet olarak varlığını tescil ederek mücadeleye katılması, Gazze direnişinin başarılı olmasının teminatı haline gelecektir. Lübnan harekete geçerek kendi devlet olma vasfını kazanması, İsrail üzerindeki baskıyı artıracaktır. Mısır eski kodlarına geri döndüğü zaman İsrail için sonun başlangıcı görünecektir. İşte bu yüzden İsrail, Suriye direnişini engellemeye matuf gayri ahlaki ve gayri hukuki saldırılar yapmaktadır. İşgale yeltenmektedir. Ama buna dur diyecek ses bizatihi Suriye direnişinin oluşturacağı kendi ordusundan gelecektir. İşte o zaman İsrail için yenilgi yüzü/sonun başlangıcı kendini göstermeye başlayacaktır. Çünkü bir örgüt ile savaşmak ile bir devlet ile savaşmak arasındaki farkı o zaman görecektir.
Müslümanların makul, mantıklı ve dirayetli bir yaklaşıma ihtiyaçları olduğu bedihidir. Bu yaklaşım öyle çok uzakta bir yerde değil, kendi içinde mündemiçtir. Yeter ki kendine olan güvenini tazelesin, başkalarının attığı propaganda yalanlarına kanmayı bir tarafa bırakarak Müslümanlara güvenmeyi esas kabul ederek bir başlangıç yapabilsin… Gerisi kendiliğinden gelecektir. Korkmaya gerek yoktur. Müslüman isek Allah bizim dostumuz ve vekilimizdir. ‘O ne güzel bir dost ve ne güzel bir vekildir’ ayetini kendimize mihver ve rehber kılmalıyız.
İslam’ın rehber olduğu yeni bir hareketin varlığı dünyayı yeniden biçimlendirmeye ve yeni bir dünya sistemi kurmaya, yeni bir uluslar arası hukuk ve sisteminin inşa edilmesine aracılık edebilir. Müslümanlar öncelikle buna inanmalı ve yola emin adımlarla çıkmalıdırlar. Allah en büyüktür derken neyi kastettiğini bilen Müslümanlar bunu yapmaya muktedir olacaklardır.
Ölüm, ahiret şuuru ve hesap verebilirlilik gibi temel aksiyomların gündelik hayatımız üzerindeki etkisini idrak edelim ve kendimizi düzeltmeyi bir ahlaki umde olarak hayatımıza yeniden ekleyelim… İşte o zaman süreklileşen yeni direnişler ve dirilişler ile müslüman ruhunun bütün dünyayı sardığı günleri göreceğiz biiznillah…
Not: Bu yazı tarihe not düşmek maksadı ile yazılmıştır.