Gazze ve Aldatma Oyunları
Gazze ve Aldatma Oyunları… Sanal Dünya, aldatmaca üzerine kurulu bir yapıdır. İnsanlık giderek sanal bir dünyaya dönüşüyor. Bu sanallığın her alana sirayet etmesi ve her kesimi içine çekmesi ise başlı başına bir intihar anlamına geliyor. İnsan, ikna edilerek istenileni yapabilen bir varlık türü. Yirmi birinci yüzyıl, sanal egemenliğin başat bir unsur olarak öne çıktığı bir zaman dilimidir. Sonrası ise yeni durumlara gebeliği işaret eder. Nihai hedef ise, insan sonrası dünyadır. Sanallığın her alana sirayet etmesi, bu durumun başarısı üzerine her hareketin bunu kendisine amaç kabul etmesi de sanallığın sadece artırılmasına neden olmaktadır. Aksa Tufanı ve sonrasında meydana gelen haberleşme ağının sanal ve görsel bir zemin üzerinden yürütülmesi bambaşka bir sanallığı inşa etmeye yaradı. Örneğin; İsrail, Aksa Tufanının yıkıcı etkisini ortadan kaldırmak üzere bir sürü sanal haber ve yorum ekleyerek kendisine yönelik etkisini aza indirgemeye çalıştı. Yalanlar, uydurmalar, sahte sahneler vesaire onları iki hafta idare etti. Realite karşısında yenik düştüler. Bu noktada Hamas direnişinin sanal âlemi kullanma becerisini de takdir etmekte yarar var. İsrail propagandasına karşı daha yüksek bir sanal propaganda ortaya koyarak İsrail propagandasını geriletti. Ve kendini ifade ederek dünya kamuoyunu belirleme imtiyazı elde etti. Son iki aya kadarda Hamas direnişi, sanal âlemdeki propaganda üstünlüğünü ellerine geçirmişti. Ve bunu güzel şekilde kullanmaya devam ediyorlardı. Ama karşılarında bu konuda çok üstün olan bir yapı vardı. İsrail, dört ay gibi süren bu üstünlüğü farklı durumlar ile gündemi değişime zorladı. Türkiye sınırındaki askerlere yönelik ABD askeri unsurlar eşliğinde, PKK saldırısı, … İran’da Kasım Süleymani’nin ölüm yıldönümünde canlı bomba eylemi, Hizbullah’a yönelik saldırılar. Türkiye’nin seçim sathına girişi ve bunun getirdiği zorunlu haller. En son İran elçiliğine yönelik Suriye’de yapılan saldırı. Ve bunun sonucunda İran’ın karşı cevabı vesaire üzerinden gündem değişime uğradı. Fakat her gündem değişimi ince ayar işlenmiş bir şekilde yapılmaktadır. İsrail kendi hedeflerine ulaşma adına yapageldiği işi yapmaya devam etmekte; katliama, soy kırıma devam etmektedir. Gündem değiştirildiği için tepkiler durulmakta ve Filistin meselesi gündemin dışına doğru seyir izlemektedir. Bu noktada en temel konu ve sorun; Sanal âlemin gerçeği yok eden bir boyut taşıması ve buna neredeyse her kesimin katkı sunmasıdır. Evet, gerçeğin kendisi sanal olanı dışlayan ve devre dışı bırakan bir özelliğe sahiptir. Bunu Aksa Tufanı sonrası gözlemledik. Ancak gelişen olaylar, sanal âlemin getirdiği unutkanlık, yani sanal bir gerçeğin geçici bir zeminde varlık bulan bu boyutu, Filistinlilerin açlıktan öldüğünü, bilerek sivillerin öldürüldüğünü, insanların evlerinden zorla göçe zorladıklarını çok çabuk unutturuyor insanlara. Bu konuda geliştirilen propaganda ve eylem görüntüleri de eğer bir süreklilik arz etmezse unutulmaktadır. Süreklilik arz ettiği zamanda bir duyarsızlığı inşa etmektedir. Neyin gerçek neyin yalan olduğu konusunda oluşan şüphe ise insanı sürekli bir tereddüt halinde bırakmaktadır. Bu tereddüt hali ise doğru karar almasına ve doğru bir tavır geliştirmesine engel teşkil etmektedir. Fakat bir gerçeğe daha dikkat çekmek zorundayız: O da bugünleri hazırlayan sürecin geçmişten itibaren hazırlandığı. Hatta Arap Baharı ile başlayan bir süreci işaret ettiği gözlemlenebilinmektedir. Irak ve Suriye gibi Libya da yaşanan karmaşa, Mısır gibi bir ülkede yapılan darbe ve İran iç karışıklığı kadar Türkiye’de meydana gelen darbe girişimi de bu konuda zikredilebilir. Buna Pakistan’da yaşananlar, Sudan iç karışıklığı ve benzeri konular da eklenebilir. İşte bütün bunlar olup biterken, ulus devlet marjı içinde kendi politik gerçekliğini inşa etme arayışında olan İslam ülkeleri ise tam bir kaotik zemininde yaşamaktadır. İslam İşbirliği Teşkilatı toplantı üzerine toplantı yapmasına rağmen, sorunu çözücü bir adım atmaktan uzak durmaktadır. Bu çerçeve içinde Aksa Tufanı aslında mevcut dünya sistemine bomba gibi düşmüştür. Ortadoğu denklemini tuzla buz etmiştir. Geleceğe dair ciddi bir etki oluşturmaktadır. İktidarlar ile halk arasındaki derin çatlak büyümüştür. Ayrıca Müslümanları tek başlarına temsil liyakatini kaybettikleri de ortadadır. Ama aldatmacalar devam etmektedir. Hiçbir şey yapmayan ama çok şey yapar gibi görünen ülkeler, konumundadırlar. İnsanlığın giderek dibe çöktüğü, yerini muhtemelen başka bir varlığa bırakacağı bir dünyaya doğru yol almaktayız. Bu gidişatı durduracak herhangi bir düşünce, güç ve irade ise bulunmamaktadır. İlahi inayet devreye girmediği sürece de bu karamsarlık devam edecek gibi görünmektedir. Gazze halkı ise bu gidişata kanlarını bedel olarak koyarak karşı durmaktadırlar. Ama Gazzelilerin hallerinin sürekli videolar üzerinden seyirlik bir konum kazanması büyük bir kayıp olarak görülmelidir. Giderek azalan protestoların yeniden canlandırılması insanlığın yeniden ayağa kalkması ile eş değer bir gerçekliğe sahiptir. Diğer taraftan DSÖ, kendisine yeni bir imtiyaz kazandırma peşindedir, zira ulus devletlerin iradelerini kendisine devretmesini istemektedir. Bu da insanlığın sonunu hızlandıracak bir projedir. Ama bu proje, Gazze meselesi üzerinden gündemden uzak tutulmaktadır. Yani anlaşıldığı üzere; bir üst akıl, dünyayı kendi isteğine göre şekillendirecek bir şekilde bir siyaset geliştirmekte ve olup biten her olayı, olguyu, siyasi hamleyi de kendi lehine çevirme başarısı göstermektedir. İşin kötüsü ise bu durumun hiçbir şekilde anlaşılmaması… Gündeme geldiğinde ise komplo teorisi olarak görülmesi… Komplo teorisi denilen birçok şeyin beş on yıl içinde gerçekleştiğinin görülmesine rağmen, buna yönelik güçlü bir düşünce ve eylem ile karşılık verilememektedir. Kadın, çocuk, kız, erkek, sivil insanların öldürülmesinin insan üzerindeki etkisi kaygı vericidir. Nüfus azaltılmasına yönelik bir örnek örneklem olarak düşünülüyorsa bu gerçekten insanlığın sonunu getirecek bir proje olabilir. Meseleyi çok daha derinlikli ele alarak düşünmek ve insanlığın geleceğini hesaba katarak düşünmek esasa taalluk eden bir olgu olarak önümüzde durmaktadır. İman, en büyük imkândır derken kastedilen şeyin ne olduğuna dair bir bakış, meseleyi daha doğru anlamaya ve imanın değiştirici gücünü keşfetmek durumundayız. Bu meselede de yeniden iman etmenin en büyük imkân olarak önümüzde durmaktadır. Bunun farkında olarak, bizi sürükledikleri şeye karşı tam bir kararlılıkla karşı durmanın, insan ve mümin olmanın vazgeçilmezi olduğunu bilerek hareket etmeliyiz…