Gazze: İman'ın Mücessem Hali…

Abdulaziz TANTİK

Dört ayı geçkindir ki İsrail zulmü altında varlığını idame etmeye çalışan Gazze’nin bir ‘ahlak’ abidesi olarak var olması onu iman’ın mücessem hali olarak var kılmıştır. Her türlü zulme karşın, Hamas’a yönelik tek bir olumsuz cümle kurulmaması, yaşadıkları onca acıya rağmen isyan olarak görülebilecek tek bir cümle ve feryada tanık olmamak onları gerçek anlamda bir iman temsiliyeti haline dönüştürdü. Küçüğünden büyüğüne bütün Filistinlilerin, kadın- erkek her ferdinin zulüm karşısındaki metanetleri ve gösterdikleri dirayet yanında Allah ile kurdukları duygusal bağları ayrıca dikkate şayandır.

‘Müslüman kimdir’ sorusuna verilecek tek cevap kalmıştır elimizde: o da Gazze ve Filistin halkı… İstisnasız neredeyse bütünüyle bu zulme karşı çıktığı gibi sonuçlarını bilerek bu direnişe destek vermeleri gerçek anlamda bir iman destanıdır. Teslimiyetin doruğa çıktığı bir an’a tanıklık etmek isteyenler, Gazze direnişine bakabilirler. Her anlarını kopmaz bir bağ ile Allah ile kurdukları ilişkide temellendirmektedirler. Tek cümleleri, ‘Allah bizi yalnız bırakmayacaktır’. ‘O bizim vekilimizdir’ sözünü küçük, büyük, yaşlı, genç, çocuk her kesin sözü olarak kayıtlara geçirebiliriz… Birden fazla yakınını kaybeden insanların, ‘Resullullah’a selam götür’ demeleri, ‘cennette kavuşuruz’ diye acılarını içine gömmeleri büyük bir erdemlilik olarak öne çıkmaktadır.  Aç, susuz kalmalarına rağmen, kendi dirençlerini kaybetmeyen, umudunu yitirmeyen, geleceğe dair zafer muştusunu dillerinden düşürmemeleri ise ayrıca tebrik edilmeye şayan bir durum olarak kayıtlara ve hafızalara nakşedilmiştir. Birbirlerini teselli ederken; ‘Allah-u Meana/Allah bizimle beraberdir’ diyerek teselli etmeleri ayrı bir güzellik olarak öne çıkmaktadır.

Bir dedenin torununu bağrına bastırarak ‘peygambere selam götür’ demesinin insan ruhunda meydana getirdiği o derin hüznü ve sevinci aynı zeminde hissedebilmenin verdiği aşkınlığı yakından yaşamak ve ona tanık olmak bizatihi imanın neliği konusunda bir hissiyat vermesi bağlamında önemlidir. Her Gazzelinin Rabbi ile kurduğu özel ilişkinin imrendirici boyutu ise gözden kaçırılmaması gereken bir durumdur. Çünkü modern insan, Rabbi ile ilişki kurmakta zorlanmaktadır. Yanlış Rablere yönelmekten Hakikat üzere Rabbe yönelmeyi ise unutmuştur. Gazze yeniden Rabbe yönelmeyi mümkün kılan bir vasatın inşa edilmesinde güçlü bir katkı sunmuştur. Her insanın yeniden Rabbi ile bağ kurmasının zeminini kurmuştur. Reel olana sıkışmış insanlığın aşkınlığı yeniden tatması ve Rabbi ile bağ kurabilmesinin imkânlarını oluşturan Gazzeli ve her Filistinli Müslüman’a çok şey borçlu bu modern dünyanın insanları…

İki küçücük çocuğun bir bombardıman sonrası yaşadığı korku yüzünden titreyerek orada öylece durmaları üzerine biraz daha büyük olan kız çocuğunun kendisinden küçük erkek çocuğunu öperek sakinleştirme sahnesi ise insanlığın alabileceği büyük bir dersi ihtiva etmektedir. Bu ders, insanların kendi aralarındaki ilişkinin niteliğini belirlemesi, birbirine olan muhtaçlıkları ve insan olmanın ancak bütünleşerek var olmayı zorunlu kıldığını işaret eden bir göstergesidir. İnsan tanımına yeni bir bakış sunan bu resim hafızalardan silinmemelidir. İnsanın yüreğini titretmiyorsa bu sahne, insanlığın kaybolduğu tezini güçlendirecek bir örnekliktir.

Her şeyden vazgeçerken sadece Allah’a sımsıkı sarılmanın bir örneği olarak da her konuşan Gazzelinin: ‘biz sizden bir şey istemiyoruz, bizim Allah’ımız var, o bize gereken desteği sunacaktır, O’ndan gelen her şey başımız ve gözümüz üzere’ diyerek gerçek bir iman örnekliğini göstermektedirler. Hiçbir güç ve kuvvetten hiçbir şey beklememeyi; beklentisizliği yeniden insanın gündemine taşımaları büyük bir hayranlık uyandıracak bir olguyu bizatihi gündemleştirmeyi zorunlu kılar.

Bir halk olarak ayağa kalkarak ‘biz buradayız, ölümden korkmuyoruz’ diyerek seslerini en gür sada olarak salıvermeleri de ayrıca insani niteliklerinin mevcut insanlardan farkını ortaya koyarken, İsrailli korkaklardan da ne kadar ayırt edici bir vasfı işaret ettiği gözlenebilir hale gelmektedir. Her Filistinlinin ‘bizi öldürebilirsiniz, ama asla bizi buradan süremezsiniz, yarın bizim çocuklarımız sizi yine öldürmeye devam edecektir’, demeleri büyük bir umudun varlığını gösterir. İman umut ise, bu umut imanın bizatihi kendisi olacaktır.

Yıkılmış binalar içinde yaşam şartlarını oluşturma çabaları her türlü saygıyı hak eder. O yıkıntıların içinde kendi varlıklarını sürdürme gayretleri kendi topraklarına olan bağlılığın bir göstergesidir. Ölümü öldürmüş yiğitler İsrail’in yıkılmasını kolaylaştıracaktır. Hala mücadele bütün hızıyla devam ederken, açlıkla ölüm arasında yaşanan gerginliğin varlığı bile onları pes ettirememektedir. Bu cesur insanların iman üzere bir yaşamı sürdürürken imanın bizatihi mücessem biçimi olarak tanımlanmaları öyle gözlerden uzak tutulamaz! Hakları kendilerine tevdi edilmelidir.

Filistin dışındaki Müslümanlara yönelik ifadeleri bile bir incelik taşımaktadır. Onlara sorumluluklarını hatırlatmaktan öteye geçmemektedir. Bu da her Filistinli direnişçinin gerçek anlamda İslam ile bağının temsiliyet noktasında tebellür ettiğini gösterir. İstisnai durumlar dışında topyekûn Gazzeli Filistinlilerin açık bir şekilde imanın mücessem biçimi olarak tanımlanmalarını zorunlu kılmaktadır.

Fakat burada Filistin dışında kalan Müslümanların imtihanlarını kaybettiği konusunu açıklığa kavuşturduğu gibi kahır ekseriyetin modern kültürün tasallutunda kalmalarını da işaret eder hale gelmiştir. İslam, temsiliyetini bulunca müslüman ülkelerin dışında kalan halkların İslam ile sahih bir bağ kurmalarını mümkün kılmıştır. Bu imkân, insanların müslüman olmaları ile neticelenmektedir. Son dört ayda müslüman olanların sayısı daha önceki dört aylardan çok fazla bir sayıya tekabül etmektedir. Her gün birilerinin İslam ile şereflenmesinin mümkün kılınmasının arka planında Filistin direnişi yatmaktadır. Topyekûn imanın temsiliyetini tescil ettikleri için İslam ile tanışık olma imkânlarını da çoğaltmaktadırlar.

Filistin dışında kalan Müslümanların bu yaşananlardan ders çıkararak tevbe kapısından içeri girmeleri, pişmanlıklarını açık bir şekilde dışa vurmaları, tevbe ettikleri şeyin ise bir daha yaşamlarına girmemelerini sağlayarak iman dairesinin o muazzam gücünü keşfetmeleri ve Allah ile aşkınlık üzerinden yeniden bir bağ kurmayı başarmaları kurtuluşları için elzemdir.  Unutulmamalıdır ki tevbe kurtuluşun kapısını açmaktır. Tevbesini muhafaza etmek ise kurtuluşun garanti edilmesini sağlamaktır.