Faşizmin Ayak Sesleri, Yeni Bir Politik Olgunun İşareti mi?

Abdulaziz TANTİK

Abdülaziz TANTİK 
Kayseri ile başlayan faşist dalganın artarak devam etmesine yönelik isteğin devlet eliyle engellenmesi bir tarafa! Bu faşist duygunun kabartılarak öne çıkartılmasını ve mülteciler üzerinden Türkiye siyasetinin yeniden düzenlenmesini istemenin ayyuka çıktığı bir zemin olarak düşünülmesi elzemdir.   Dünya sisteminin değişime başladığı her tarihsel kesitte faşizm; yani ‘şiddet’ devreye girer ve değişimin kabulü sağlanmış olur. Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı gibi temel şiddet unsurları sonrası Dünya Sistemi değişime uğramıştır. Aynı şeyi İkiz Kule saldırısı üzerinden yeni Tek Bir Dünya iktidarı olarak tasarımlanmak istenmişti ve ABD bu politik değişimi başaramadı. Dünya çoklu güç dengeleri üzerine kurulmuştu. Bunu ortadan kaldırmak öyle kolay olmayacaktı. Aynı durum Avrupa için geçerli; politik değişim için Sağ ırkçı faşist hareketin iktidara yönelmesini sağlamak ve bunun üzerinden Avrupa’yı yeniden düzenleme isteği hep öne çıkmaktadır.   Unutulan bir şey var: Post Modern dönem, monist/tekçi iktidarı taşıyacak bir zemine izin vermiyor. O yüzden atılan bütün adımlar geri püskürtülmektedir. Post Modern siyaset, çoğulcu ve güç dengeleri de çokludur. Mutlak Düşman tanımı değişime uğramıştır. O yüzden, bir olayda birden fazla oyuncuyu aynı sahnede görmek mümkündür. Başka bir olayda karşı karşıya kalsalar da…   Bu yeni durumu dikkate alarak, gelişen politik olguları yeniden düşünülmelidir. ABD İran ilişkisi kadar, ABD ve Türkiye ilişkisini de ABD Rusya ilişkisini de bu düzlemde ele almakta yarar var. İsrail ve diğer ülkelerin ilişki biçimleri de bu düzlemde ele alınmalıdır. Sanal Gerçekliğin hâkim olduğu bir düzlemde ilişkileri rasyonel bir zemine taşımanın imkânsızlığı da kendisini gösterir. Sosyal Mühendislik üzerinden toplumları ayağa kaldırmak, bir yere yönlendirmek ve tedhiş eylemlerine imkân sağlamak her zaman mümkündür. Bugün ise bu daha kolay bir hale getirilmiştir.   Gerçekliğin yitiminin farkındalığının da yitimi ile başlayan süreçte bir iki figüran ile eylem ortaya koymak ve istenilmeyen bir toplumsal tedhişi ortaya çıkarmak kolaylaşmıştır. Artık, insanları ikna ederek yeni bir pozisyon üretme arayışı, doğal olarak sosyal mühendisliği zorunlu kılmaktadır. O zaman geriye sadece kurgusal bir zemine ve onu hayata geçirecek birkaç figürana iş kalmaktadır. Bunu yapacak olan istihbarat yapıları ve bu istihbarat yapılarına dayanmış kurgusal örgütler desteklenerek bir gün iş başa düştüğünde harekete geçerek oyun kurgulanır. Sonra istenilen politik inşa sürecine dayalı yeni hamleler de arka sıra kurgulanacaktır.   İşte Kayseri’de yaşanan olaylar tam olarak bu kurgusal zemine dayanmaktadır. Öncesinden başlayarak buna dair kışkırtmalar yapılmıştır. Zemin hazırlanmış, çekim yapılmış, insanlara gönderilmiş ve sonra paralı eylemciler harekete geçirilerek toplumsal tedhiş ortamı kışkırtılmıştır. Mesele Türkiye Suriye özelinden gelişen yeni durumu sabote etmek ve bunu besleyecek başka adımlara da zemin oluşturmaktır. Zaten ardından Konya ve benzeri birkaç ilde daha aynı kurgu hayata geçirilmeye çalışılmıştır.   Şimdi sağlıklı bir kafa ile meseleyi ele alalım: Mülteci sorunu üzerinden ne elde edilmek istenmektedir?   Bu işe taraf olan farklı ülkeler söz konusu olabilir. Onları aynı zeminde buluşturan ortak bir olgu söz konusu edilebilir. ABD, İsrail, Rusya ve İran ile Suriye devletinin kendisi de bunun bir parçası olma ihtimali yüksektir. Her bir ülkenin Türkiye’nin gelişim dinamikleri ile sorunu veya Türkiye’yi kendi yanlarına çekme arzusu belirleyici bir unsur olabilir. Ayrıca rakip oldukları için Türkiye’nin gerilemesini istemeleri de düşünülmesi gereken bir unsurdur.   ABD, Ortadoğu denkleminde Türkiye’yi kendi yanında istemekte ama bir türlü bunu sağlama konusunda zorlanmaktadır. Çünkü ABD ve Türkiye’nin çıkarları örtüşmemektedir. O yüzden Türkiye yeni bir politik zemine taşınmalı ve ABD ile uyumlu yeni bir iktidarın hayata geçirilmesi elzemdir. Bu aynı zamanda İsrail içinde temel bir aksiyom olarak düşünülebilinir. Ayrıca İsrail, Gazze meselesinde Türkiye’nin tutumunu kabullenmekte zorlanmakta ve bir cezalandırma yöntemi olarak da düşünülebilir. Ama en önemlisi; İsrail’in ‘Arz-ı Mev’ud’ isteğinin önündeki en önemli engelin Türkiye olmasıdır. ABD ve İsrail açısından Türkiye kendi politikalarına uyum sağlayacak yeni bir iktidar değişimini yaşamalıdır. Ayrıca Suriye topraklarında bulunan Türkiye İsrail için önemli bir engeldir. Suriye işgali sırasında en büyük ayak bağı Türkiye olacaktır. Gazze meselesini gündem dışı tutmanın bir yöntemi de olabilir. Yani İsrail için birden fazla politik isteğin gerçekleşmesini sağlayacak bir formüldür Türkiye’de yaşanacak bir iktidar değişimi…   Rusya, Türkiye gibi bir ülkeyi yanında tutmak istemektedir. Bu yüzden Türkiye’nin kendi yanında durmasını sağlayacak bir olaya destek vermekten imtina etmeyeceğini Suriye özelinde defalarca gözlemledik. İran için ise Türkiye en büyük rakiptir. Ortadoğu sürecinde belirleyici bir güç olma yolunda en büyük rakibi ve önündeki en büyük engel olarak gördüğü Türkiye’dir. Bu meselede rol alması mümkün görünmektedir. Bu çatışma bitmediği sürece bu konuda gizli bir el olarak ülke karıştırmaya devam edebileceğini varsaymak yanlış olmasa gerek! Suriye ise kendi ülkesinde Türk Askerinin bulunmasını istemez! Oradan Türk askerini çıkaracak her eyleme destek verebileceğine şaşırmamak lazım! Ayrıca Türkiye ile masaya oturacağı için elini güçlü tutmalıdır. Elini güçlü tutacak bir olguya destek vermesi kendisi açısından normaldir. Bu noktada Türkiye kendisine yöneltilmiş tehdidi doğru okumalı, kimin ne istediğini doğru tespit ederek ona göre kendi hamlesini hazırlamalıdır.   Mutlak bir düşmanlık ve mutlak bir dostluk bitmiştir. Çıkarlar, sürekli değişen dostluğu ve düşmanlığı belirlemektedir. Aslında burada dostluk ve düşmanlık kavramı da değişime uğramıştır. Bu değişimi görmeden olup bitenleri doğru anlamak ve yorumlamak mümkün görünmemektedir. Son on yılın gelişen siyasal ve askeri olaylarını bu düzlemde yeniden okumaya çalışmakta yarar var. Mesele sanıldığı kadar sade ve yalın bir gerçekliğe sahip değildir. Olaya fiili olarak katılan suçlu güruhun bile para karşılığı kendi çıkarını öncelediği de ayrıca dikkate şayan olmalıdır.   Bugün içinde var olduğumuz dünya çok katmanlı bir dünyayı işaret etmektedir. Bu çok katmanlı dünya çok katmanlı bir siyaseti ve dış politikayı zorunlu kılmaktadır. Siyasetin bu çok katmanlı yapısı, aynı zamanda strateji ve taktikleri de çok katmanlı olarak yeniden inşa etmeyi zorunlu kılmaktadır. Her ülkenin bu çok katmanlı yeni olguyu doğru okumaya ve ona göre yeni stratejiler ve eğitim modelleri geliştirmeleri elzem olmuştur. Müslüman entelektüel ve aydınlarında bu süreci ciddi bir okumaya tabi kılmaları ve oluşan reel gerçekliği değerlendirmeye alarak ona göre yeni yaklaşımlar geliştirmeleri elzem olmuştur. Eğer bu yeni politik duruma karşı çıkılacaksa da onu doğru anlayarak ve tanımlayarak yapılabileceğini dikkate alarak hazırlık yapılmalıdır.