Çatışmayı Zorunlu Kılan Düşünce/Episteme/Bilgi Süreci…
Sesli Makale Dinle Değerli okurumuz, browser'ınız maalesef ses dosyasını desteklemiyor
Bir bilgi sürecinin kendisi, öznel bir karakteri zorunlu kılıyorsa ve o bilgi sürecinin mutlaklığını öne çıkartarak süje eksenli bir yaklaşımı öne alarak bilgi ile ilişki ve iletişim kurmaya yöneliyorsa, süjeyi ve öznelliği zorunlu bir kategori olarak öne çıkarmak durumunda kalacaktır. Bilgi, mekân ve zaman ile mukayyet bir yaklaşımı öne aldığı zaman ise mekân ve zaman ile mukayyet olan insanın varlığının anlamını zorunlu bir var oluşa taşıyarak onu mutlaklaştırmaktadır. Çoğulcu yaklaşımı mutlaklaştırmaya engel teşkil etmemektedir. Yaşadığımız gerçeklik bize bunu göstermektedir. İnsanın, dünya hayatı ile sınırlı kalmasını, dünyadaki yaşamı merkeze alan bir bakışı öncelemesi ve her şeyi bu yaşam merkezli bir bakış üzerinden okuması ise gelinen noktada insanlığın varlığının sıfırlandığı bir Post Hüman dönemini de meşrulaştırmaktadır.
Süje felsefi olarak ne demektir?‘Özne ya da süje (Eski Türkçede Fail) felsefe kavramı. Özne kavramı, bugün bilinen anlam boyutunu 17. Yüzyılda kazanmıştır. Ruhbilim ve Epistemoloji, Hukuk ve Etik açısından fail, eyleyen ve bilen kişi, yani ‘ben’ anlamında kullanılır. Mantık ve Dilbilgisinde özne, yüklemin taşıyıcısı olarak belirir. Ben kavramının mutlak bir çoğulculuğu içinde mutlaklaştırılmasını da içeren bu yaklaşım, aynı zamanda sürekli bir yeniliği arayışı ve sürekli bir farklılığı arayışı içinde mevcudu koruma veya muhafaza etme yerine aşmayı içinde taşıyan bir özellik taşır.’
Yenilik, arayışı, aşma girişimi ve değişim modern bağlamı içinde mutlaklaştırılarak övgüye mazhar kılınmaktadır. Elbette ki doğru tarafları olmakla birlikte mutlaklaştırdığınızda başka şeyler devreye girer. Örneğin, son iki yüzyılın modern zamanlarda bakıldığı zaman yenilik, aşma ve değişim üzerinden herhangi bir kavramı, anlamı, yaklaşımı, doğru hareketi, geliştirilmeye açık olanı sürdürme yetisi kazanmış mıdır? Hâlbuki sürekli yeni bir şeyler arama zemini yüzünden kendi ürettiği kavramların dahi içini doldurmak bir tarafa heba etmekte ve son Gazze olayı ile birlikte İsrail, kendi Benliği üzerinden bütün modern değerleri tepetaklak etmekten imtina etmemektedir. Modern dünya ise buna sadece seyirci kalmaya devam etmektedir.
Bana soruyorlar, ‘Sen niye bu kadar modern düşünceye düşmanlık ediyorsun’ diye… Çünkü modern dünyanın günahlarının tek sebebi vardır: o da modern düşüncenin kendisidir. Ürettiği zihni yapının ortaya koyduğu gayri ahlakiliği ve anlam kaybını kime yüklemek durumunda kalacağız ki? İktidar onda, para onda, siyasal güç onda, askeri güç onda, bilişsel iktidar ve güç onda, sanatsal güç onda, edebiyat ve bilim gücü onda… Eee o zaman kim suçlu? Tabi ki modern düşüncenin ürettiği iktidar gücü sorumlu ve suçludur.
Bu suçluluk ise, bilgi süreçlerinin bizatihi kendisinden neşet etmektedir. Bilgiyi insanın kendisine duçar kılarsan, insanın egosunu mutlaklaştırır ve onun biliş sürecini kutsarsan, olacağı başka ne olacaktı ki? Fakat işin garip tarafı kendi suçunu ört bas etmek için hep kendisinin dışındaki süreçlere suçu atmakta ve kendi yaptıkları zulmü örtmeye devam etmektedirler. Maalesef, modern batı dışındaki entelektüel katmanda bu zulme ortak olarak aynı suçu işlerken kendi geleneğini ve biliş süreçlerini yok saymaya, tahkir etmeye ve suçlamaya devam etmektedir.
Hâlbuki aşma ve değişim ile yenilenme bu kadar kutsal ise o zaman onları doğru zeminde ve doğru bir bakış ile ve yenilenmiş, aşmış ve değişimi başlatacak yeni bir biliş süreci ile başlatmak daha doğru olmayacak mı? Vicdanlı her aklın, kalbin, ruhun cevap vermesi gereken soru bu…
Hem değişim, yenilenme ve aşma diyeceksin hem de bunu yapanları suçlayıcı bir dil ile tahkir edeceksin… Bu doğru bir düşünce, bakış ve tavır olamaz! Modern bilgiyi aşmalıyız, onun biliş süreçlerini terk ederek aşmamız mümkündür, başka türlüsü mümkün değildir. Ya aşmaya doğru anlamı vereceksiniz, ya da kendi aldanışınızı sürdürmeye devam ederek insanları aldatmaya devam edeceksiniz… Yenilenme diyeceksiniz, ama modern düşünceyi yenilemeye karşı tavır alacaksınız, bu sizin modernliğin esiri olduğunuzu ve oradan beslenerek özgürleşmenizin mümkün olmadığını gösterir sadece… Değişim diyeceksiniz, zaten değişime uğramış bir yapıyı değişime taşıma çabası göstereceksiniz… Bu da kendinizi aldattığınızı gösterir… Eğer değişim istiyorsanız, bugünün sorumlusu olan biliş sürecini değişime taşıyın bakalım, ne olacak, bekleyip görelim…
Ama şunu itiraf etmeliyim ki; Modern düşünce ve episteme, kendisi dışında var olan her düşünce ve epistemeyi öyle bir yokluğa tevdi etmiş ki yeniden onları gündeme taşımak neredeyse imkânsız bir hal almıştır. Çünkü modern düşünce ve episteme, kendisine bağlı öyle bir entelektüel çerçeve var kılmıştır ki onları aşmak neredeyse imkânsıza yakındır. O yüzden, durumu fark edenlerin, önce bu köleleştirilmiş ruhları nasıl özgürleştirileceği konusunda bir düşünce geliştirmeleri elzemdir.
Modern düşünce zorunlu olarak bazı şeyleri doğası gereği ileri sürmek zorunda kalmaktadır. Anlamsızlığı bir yaşam biçimi kılmalarına rağmen, anlam sorununu aşamamaları, modern epistemenin en büyük açmazı olarak ortada durmaktadır. Anlam arayışlarını yok saymak mümkün olmadığı için, bu sefer klasik, mistik düşüncelerden yardım almaya çalışarak psikoloji vasatı üzerinden çözüme ulaşmaya çalışmaktadırlar. Hatta bir adım ileri giderek kendi epistemolojik çoğulculuğunu mistik/sezgisel olana açarak, onu da epistemenin bir unsuru olarak kabul ederek eşitleyici bir mantık üzerinden anlam arayışını ve ahlak arayışını temellendirmek durumunda kaldıklarını gözlemliyoruz. Hala Modernist olduğu belli olan Habermas gibi filozoflarının dahi din ile ilişkiyi yeni bir zemine taşıma önerisi bulunmaktadır. Mesele, anlam ve ahlak anlayışını sunamayan modern düşüncenin ürettiği boşluğu reddedilen dinin yeniden anlam dizgesini üretmesi için yardıma çağrılmasıdır.
Kötülüğün üretildiği bir mekanizmada kötülüğün ortadan kaldırılması düşünülemez! Modern düşünce bizatihi kötülüğün membaıdır. Eğer bu üretilmiş kötülüğü ortadan kaldırmak istiyorsak, önce biliş süreçlerimizi yeniden gözden geçirmeli, düşünce mekanizmalarımızı yenilemeli, mevcut kötülüğü üreten yapıyı aşmalı ve yeni, yenilenmiş ama farklı bir episteme ve düşünceye yönelmeliyiz ki bu bir müslüman için İslam ve İslam’ın sunduğu biliş süreci ile düşünceye geri dönüştür. O yüzden bu geri dönüş modernliğin bütün türevlerinden azade olmak zorundadır.
Son iki yüzyıldır, aldatıldığımız yeter artık! Öne sürdükleri episteme ve o epistemeye dayalı kavramlar ve bu kavramlar üzerinden üretilmiş düşünce ile yıllardır, sömürüldük, öldürüldük, yer altı ve yer üstü zenginliklerimiz çalındı ve dost görüntüsü altında müthiş bir düşmanlık yapılarak yokluğa tevdi edildik… Artık, üzerimizdeki ölü toprağı silkelemeli, yeniden ayağa kalkmalı ve bizi özgürleştirecek olan ruhu hayata geri döndürecek olan bilgi süreçlerine/vahye ve vahyin inşa ettiği sünnete yeniden dönmeliyiz. Hesaplaşmamızı bu zemin üzerinden yapmalıyız ki ne yaptığımızı bilelim…