Bir Gelecek Tasavvuru

Abdulaziz TANTİK

 Bir Gelecek Tasavvuru…

Geleceği kurmanın kendine has bir yöntemi olduğu bedihidir. Kişinin hangi geleceği istediği ile ilişkili olarak bir gelecek tasavvuru ve buna dayalı bir yöntem ile geleceğe dair beklentiler ortaya konur. Ağırlıklı olarak da her gelecek inşa edilebilir bir potansiyeli taşır. Bütün mesele nasıl bir gelecek beklentisi içinde olunduğudur.

Bir ülkede yaşıyorsanız, o ülkenin kendine has bir kültürü, medeniyet havzası ve inanç kümesi vardır. Bu, ülke bağlamında geleceğin varlığı ile ilişkili bir bakışın ipuçlarını verecektir. Aynı ülkede yaşayan kişilerinde kendine has bir gelecek tasavvuru olabilir. Bazı kişiler ülkenin geleceği ile ilgili bir tasavvura sahip iken bazı kişiler ise farklı ve kendilerine ait, kendi beklentilerini içeren bir gelecek beklentisine sahip olabilir.

Geleceği kurmak, içinde var olduğun tarihsel koşulların ürettiği meseleleri bilmek, bu meselelerle yüzleşmek ve çözümüne dair bir bakışa sahip olmayı zorunlu kılar. Bir geleceğin kurulabilmesinin temel şartı ise; ülkenin üzerine bina edildiği kültür ve medeniyet coğrafyasını tam olarak idrak etmek ve ona göre bir hamle yapmanın zorunluluğunu bilmektir. İşte bu idrak, geleceğe dair tasavvuru belirleyecek bir kültürel hamleyi içinde taşır.

Ülkede her ferdin oluşumunda katkısı olan inanç ve iman umdelerini dikkatle düşünmek zorundayız. Müslüman olmanın sağladığı keyfiyeti dikkate almadan bir gelecek kurmak hayal kırıklığı yaratabilir. Türkiye Cumhuriyetinin yaşadığı hayal kırıklığının temel nedeni de her ferdin kimliğini inşa eden İslam ile ilgili inkâra dayalı bir gelecek tasavvurudur. Yüz yıldır ülkenin en büyük sorunu olarak önümüzde duran da bu sorundur. Hala bu sorunun ürettiği meselelerle uğraşmaya devam edilmektedir. Ülkede var olan çatışma ve kaotik zemin bu inkâra dayalı olgular yüzünden varlığını sürdürmeye devam etmektedir.

Yeniden bir dirilişin varlığı ve yeniden bir uyanışın zemini olabilmesi için tanışıklığı olan inanç kümesi ve varlığını borçlu olduğu medeniyet havzasını dikkate alan bir gelecek tasarımı şarttır. Uluslar arası sistemin tıkanıklığının açıklığa kavuştuğu bu demlerde, ülkenin içinde bulunduğu şartları olumlu bir zemine taşıyarak kendi varlığını uluslar arası sistem açısından vazgeçilmez kılmayı arzulamak bir gelecek açısından olumlu bir yaklaşımdır. Ama bu geleceğin kalıcı bir geleceğe dönüşmesi ise insanlığın içinde var olduğu anlamsızlığı ve bu anlamsızlığı kalıcı hale dönüştürmek isteyenlere karşı bir irade beyanı ise vazgeçilmezimiz olarak orada durmaktadır.

Ülkemiz üzerinde oynanan uluslar arası oyunların farkındalığı önemli. Bu farkındalık, oyunları bozmaya matuf güçlü bir hamleye, kültürel hamleye ihtiyaç hissettirdiği de bedihidir. Maraş depremi ile birlikte uyanan milletçe yardımlaşma duygusu ve oluşturduğu olumlu hava, yeni bir geleceği inşa etmede önemli bir zemin olduğunu dikkate almak bir sorumluluk duygusunu gerektirir. Bu sorumluluk duygusu, hem kişinin kendisine, hem içinde yaşadığı toplumun/milletin bekasına yönelik sorumluluk ve hem de siyasi iktidarın/devletin varlığının idamesine yönelik bir bakışın da zorunlu sonucu olmalıdır.

Bu geleceğin tasavvurunun İslam tarafından belirlenmiş bir ahlaki zemine yaslanması, başarılı olmasının teminatı olacaktır. Son dönemlerde Müslümanların ahlakına yönelik geliştirilen eleştirel tutumun İslam tarafından sağlanmış bir ahlaki zemine yönelik olmadığını ayrıca belirtmeye gerek yoktur. Ancak, Müslümanların ahlaki zafiyet göstermeleri zaten İslam üzerinden elde edilecek bir ahlaki yapıya sahip olmamaları ile ilişkili bir durumu gösterir. Dolayısıyla meseleye nereden başlanması gerektiği konusu da açıklık kazanmış olmaktadır. İslam ve müslüman ahlakına yönelik sağlıklı bir bakışın oluşumu için gereken entelektüel zemine olan ihtiyaç izahtan varestedir. Bu ihtiyacı gören ve ona göre hamle yapacak olan resmi veya sivil entelektüel çalışmalara olan ihtiyaç ise her günden çok daha fazla bir ihtiyaç olarak önümüzde durmaktadır.

Her müslüman insanın geleceğinde hep daha iyi bir müslüman olmak yatmalıdır. Bu müslüman olmanın ölçütünü verecektir. Müslümanların birlikte bir gelecek tasarımı içinde var olmaları da ilahi rızaya matuf ve Müslümanlığın ahlaki bir zemin olarak var olmasını zorunlu kılar. Ülkenin geleceği, İslam ve müslüman ahlakının bütün bir insanlık açısından bir örneklik teşkil edeceği bir vasata sahip olmadadır. Maddi bir gelecek beklentisi ile manevi bir gelecek beklentisini bir çatışma zemini kurmadan birbirinin besleyicisi konumuna taşımak elzemdir. Bunu yapabilecek bir entelektüel zemine sahip olabilmeyi arzu etmeliyiz. Olumlu çalışmalar olduğunu biliyorum, bu çalışmalara destek olmayı zorunlu bir sorumluluk olarak görmenin önemini her ferdimiz idrak etmelidir.

Evet, paylaşımın eksende olduğu bir gelecek, adaletin ikame edildiği bir gelecek, insanlığa rehber olacak bir gelecek, ehliyetin ve liyakatin belirleyici olduğu bir gelecek, iyinin, güzelin ve doğrunun hakikat ile buluşarak geleceği inşa edecek bir gelecek insanlığın kurtuluşunu sağlayacaktır.

Bir müslüman, kendi geleceğini ilahi rızaya uygun yaşamak olarak tasarlamalıdır. İlahi rızaya uygunluk ise hayatı baştan sona müslümanca yaşanabilir kılmaktan geçmektedir. Bu temel gerçeği idrak ederek hem sivil ve hem kurumsal zeminde bir gelecek kurmayı denemek kaçınılmazdır. Yoksa sekülerliğe kurban bir gelecek adım adım kurulmaktadır. Bu sorumluluk hepimizi azaba azar azar yaklaştırmaktadır. Bu durumu ciddiyetle ele almalı ve hayatımızı buna göre düzenlemeye başlamalıyız…