Bir Duruş Sahibi Olma…
Bir duruş sahibi olmak, nerede durduğunu bilmek ve idrakinde olmanın sağladığı bir bakış üzerinden konumunu belirlemek ve ifadeye kavuşturmak anlamını taşır. Her insan bir duruş sahibidir, bunu bilse de bilmese de bu duruş onun tavırlarını ve duygularını belirleyen bir atmosferi inşa eder. Çoğu kişi, kendi duruşu yerine kendisine sunulan bir duruş üzerinden hayatını inşa eder ve yaşar gider. Şikâyetleri ve arzuları kendisine sunulan duruş üzerinden beslenir. Bunu fark eden kişiler, bir değişim yaşarlar ve kendileri için yeni bir duruş belirleme kararını verirler. İşte bu noktada yeni bir duruşu sağlayacak bazı temel ilkeler önemli hale gelmektedir. Zaten önceki kişide duruşun kendisinde oluşturduğu yabancılaşma ile yeni bir duruşa yönelme arasında yaşadığı bir gerilim söz konusudur. Bu gerilimi nasıl çözdüğü çok kıymetli ve duruşu belirleyen önemli bir motivasyonu sağlar.
Her değişim olumlu olmak zorunda değildir. Bazen tam tersi duruşun değişmesi daha olumsuz bir duruşa yönelmeyi içerebilir. Bunun tipik örnekleri her zaman önümüzde durmaktadır. Çocukluktan ergenliğe, ergenlikten olgunlaşmaya doğru seyir izlerken hep bir değişim yaşanır ve buna göre duruş değişime uğrar. Bu duruşu besleyen şeyler daha çok etkileşim aracılığı ile veya kişinin anlam arayışında ulaştığı ilkeler ile ilgili olarak varlık kazandığı bilinmektedir. İsteğin biçimi, içeriği, beklentisi ve yaşama dair beklentiler, arzular, istekler, isteklendirmeler duruşu belirlemede aracı rol oynarlar. Kişi, bütün bu durumlardan azade bir şekilde kendisi olma yolunu tercih ettiği zaman kendi duruşunun ilkelerini sağlam bir zemine yaslandırarak kendi duruşunu inşa eder. İşte o zaman değişim sahici biçimi ile başlar ve yeni bir duruşa doğru yol alarak düşünce dünyasını yeniden temellendirmeye başlar.
Duruş ile düşünce arasındaki korelasyon çok değişkenli ve çok dinamik bir yapı arz eder. Duruş, düşüncenin oluşumunda ve gelişiminde önemli bir etken olarak varlık kazanır. Düşünce de duruşun kavileşmesini ve kendini olgunlaştırarak örneklik düzlemine çıkışına aracılık eder. Bir duruş sahibi olmak, hayat karşısında ne yapacağını bilebilmenin imkânlarını çoğaltır. Hayatın anlamını ve hayatın sürdürülebilir bir biçim kazanmasını ve bunun sulh içinde gerçekleşmesini de içinde taşır.
İnsan iki yaklaşım biçimini öne çıkartarak varlık alanında kendisine yer inşa eder. Birinci yaklaşım, kişinin kendisini öncelemesi ve her şeyi bu önceleme üzerinden betimleyerek öne çıkarmasıdır. Burada kişinin kendini öncelemesi, çıkarını ve bencilliğini içinde taşıyan bir boyutu içermesi bağlamında kullanılmaktadır. İkincisi ise, kişinin kendisini değil, ötekini, başkasını öncelemesi, kendi çıkarı yerine başkalarının iyiliğini düşünmesi ve çıkar yerine iyiliği ikame etme isteğidir. Çıkar ve iyilik kavramı iki ayrı duruşu ve iki ayrı anlam katmanını işaret eder. Bu tutum kişinin olgunlaşmasını sağlayacağı gibi duruşunun temel parametrelerini de açığa çıkartır.
İşte yine geldik anlam arayışına…
Kişinin bu dünyadaki serüveni hakkındaki bakışı yüklediği anlam ile duruşu arasında birebir bir ilişki söz konusudur. Bu anlam yükleme, bilerek veya tevarüs yoluyla gerçekleşse de durum değişmeyecektir. Yani bir anlam arayışı ise mevcut durumdan azade tam bir objektiflik üzerinden değerlendirme yapmayı içeren temel bir ilkenin varlığını eksen olarak kabul eden bir bakışı öncelemekle sahih ve sahici bir anlama ulaşmak mümkün olur. İkincisi ise, salt kendi arzusunu tatmin ve kendi isteğini yerine getirme konusunda diğer her şeyi araçsallaştırmanın sorunun bizatihi kendisi olduğunu bilen ve bu yüzden anlam ile anlama giden yoldaki bütün araçsallaştırmaları ortadan kaldıran bir yalınlığı inşa etmenin kaçınılmaz olduğunu bilir. Nesnel bir zemine yaslanmak ve kendi yararından vazgeçerek her insanın yararına olacak bir ilkeyi benimsemek önemli ve değerlidir.
Duruş, başka duruşların yanlışlığını idrak etmiş, kendi duruşunu kurarken, salt kendisi için değil varlığın bütünlüğü için iyi olanı önceleyen, iyi olanın neliği konusunda objektif bir bakışı öne çıkarmaktır. Duruşu ise bunun üzerine bina etmek anlamlı bir zemini inşa edeceği gibi duruş ile uyumlu bir düşünceyi de keşfetmeyi mümkün kılar. Düşünce saflaştıkça duruş saflığa irca olur. Düşünce geliştikçe duruş güçlenir. Duruş güçlendikçe düşünce kapsayıcı bir boyut kazanır. Bu noktada kendinden vazgeçmiş bir insanın aşkınlıkla bağ kurması, din ile sahici bir ilişki kurması ve ilhama açıklığı ile düşünce dünyasını sağlam dayanaklar üzerine kurmasına imkân tanınır. Ve bilir ki kişi, ancak kendisine yardım edecek Büyük bir Güç söz konusu olduğunda anlamlı bir duruş ve düşünceye sahip olabilir. Bu yaklaşım, kişiyi tevazu sahibi kılar. Tevazu sahibi kişi, ilişkilerini adalet ve merhamet üzere inşa eder. Şefkatli yaklaşımı kendisi için tercih ve duruş vesilesi kılan kişinin ilişkileri de samimiyeti açığa çıkartır.
İşte bu yaklaşım üzerinden modern düşünce ile bir hesaplaşma yaşanmalı… Yaşadığımız dini dünya ile bir hesaplaşma yaşanmalı… Bize sunulan her duruş ve düşünce ile bir hesaplaşma yaşayarak kendi duruşumuzu kendi otantik halimizle kurmalı… Düşüncemizi de bu otantik duruş üzerinden otantik bir düşünceye dönüştürmeyi başarmalıyız… Bu başarıyı ise ilahi inayetin varlığına dayandırarak kendi sınırlarımızı bilerek yaşamaya devam etmeliyiz.
Tevazu sahibi olmak: sürekli hakikate açıklığı içerir. Yeni yaklaşımlara açık olmayı sağlar. Yanlıştan ders çıkartarak kendini yenilemeyi mümkün kılar. Doğruya, bilgiye, anlama ve anlamaya açık halde varlığını idame eder. Hakikat ile birlikte var olmayı ve ona uygun bir duruşu sergilemeyi yaşamının anlamı olarak düşünür ve uygular.
Ey dost! Duruşunu yeniden gözden geçir. Bu duruş senin tutum ve davranışlarının belirleyici konumunu taşıyor. Ayrıca düşünce dünyanın niteliğini de belirler. Duruş deyip geçme, dur, düşün ve yeniden harekete geç! O zaman kendin olmaya yakın olursun, dünyevi kaygılar hayalin olmaktan çıkar ve hakikate dair hayaller kurmaya başlarsın…
Anlamın, değerin, gerçeğin ve hakikatin birbirini tamamlayan örtüler olduğunu unutma ey insan! Allah seni yarattığı için kıymetlisin, varlığın en kıymetlisi olarak seçilmiş olmaklığın seni anlam ve irade sahibi kılmaya yöneltmektedir. Her şeyin sahibi olan Allah seni seçerek seni en yükseğe taşımak için sana bilgi ve peygamber göndermektedir. Sana düşen sana gönderilene tabi olurken bütün içtenliğini kullanmandır.
Düşünceni seni konumundan edecek bütün vasatlardan muhafaza eyle… Kendini tercih ederek, kendi arzunu gerçekleştirerek ulaşacağın bir menzil yoktur. Kibir, bencillik insanı bitiren kötülüklerdir. Bu kötülüklerin izdüşümü olan her şeyden müstağni olmak, ilahi rızaya erişmenin ilk adımıdır. İlahi rızaya erişmek her adımın ilk başlangıç iradesi olmalıdır.
Tek bir çıkış yolu vardır: Farkındalık… Basiret üzere bir farkındalık elzemdir. Farkındalık için ise mevcudun seni etkileyen ve etkileşime taşıyan boyutundan azade olmayı başarmaktır. Korkmadan yola çıkmak ve sürüden kopmanın zorunlu olduğu hallerde korkuyu yenmek insan olmanın başlangıç adımıdır. Bizi bağlayan bütün bağlardan azade olmadan objektif bir bakış elde edemeyiz. Objektif olmadan da farkındalık inşa edemeyiz. Objektif olmak, herhangi bir yargıya sahip olmadan bir değerlendirme ölçütüne sahip olabilmektir.