Bencilliğin Krallığında Yaşamak…
Bencilliğin Krallığında Yaşamak…
Modern insan, kadim inanç ve kültürden bağımsızlaşarak kendi beninin sahibi olarak varlık kazandığı için kendi krallığını oluşturmakta pek mahir olmuştur… Aşkınlığın her türlüsünü reddederek kendi aşkınlığını içkinliğin tahtında var kılarak mevcudiyetini aşikâr ederek kendi iktidarını koruma altına almıştır. Bu süreç üç yüz yıl gibi bir sürece yayılarak genel bir kategori haline dönüşmüştür. Bugün mevcudiyete yönelik eleştirilerin çoğu iç eleştiri olarak kayda geçtiği gibi Ego’nun Krallığına yönelik bir eleştiri söz konusu değildir. Sadece daha fazla Ego’nun Kral olarak varlığını idame etmesine yönelik bir itiraz olarak kayda geçmektedir.
İnsan, ego sahibi bir varlıktır. Ego, hem negatif ve hem de pozitif kullanıma açık bir halde insana verili olarak sunulmuştur. İnsan ise bu verili durumu kendine has zannederek kendi kendisinin hâkimi gibi bir duyguya kapılarak kendini bağımsız, muktedir ve hırslı kılarak yaşamı biçimlendireceğini düşlemiştir. Hâlbuki bütün kültürlerin yegâne dini olan ilahi din İslam, insanın egosunu doğru bir zeminde kurgulamak ve onu şahsiyete dönüştürerek kendisinin kurtuluşunu bina edeceği bir zemine dönüşmesinin ilke ve yöntemini öğretmektedir. Bütün mesele, insanın ilahi dinin dışına çıkarak, kendi egosunu kendisinin tanımlaması ve ona uygun yeni bir bakış ile ilkeler ortaya koyarak diğer insanları da buna rıza gösterecek şekilde boyun eğmeye zorlamasıdır.
Niçe’nin ‘Tanrı öldü’ sözünü betimleyen en güzel cümlesi, ‘Tanrıyı, ben, sen, o, siz, biz ve onlar hep birlikte ve elbirliği ile öldürdük’ sözüdür. Çünkü tanrının yerine ikame edilen insan egosu, koyu bir bencilliğin pençesinde debelenip durmaya başlamıştır. İşte insanın kendi eliyle tanrıyı öldürdükten sonra kendi intiharına sebep olacak olayların başlangıcını başlatması da buradan tebellür etmektedir.
Bencillik, salt kişinin kendisini düşünmesi, olup bitenin kendisi ile çıkar ilişkisinin bağına göre tavır almasına neden olmasıdır. Dünyanın kendi etrafında döndüğünü kabullenmek ve ona göre inançlar kümesi inşa ederek kendi iktidar alanını meşrulaştırarak helal ve haram sınırlarını yok sayarak yeni sınırlar ihdas etmesine zemin oluşturmaktır bencillik… Bu noktada kişi, kendisine zarar vermeyen her şeyi başkasına zarar vermesine rağmen, kabule şayan bir psikolojiye sahip olmaktan imtina etmeyecektir.
Evrende her şeyi yeniden düzenlemeye matuf bir felsefi yaklaşım üzerinden elde edilmiş bilimsel gerçekliğe uygun fizik dünyayı düzenlemeyi başardığı kadar sosyal düzeni de düzenleme konusunda ciddi adımlar atmayı sağlamaya başlanmıştır. İşte bu düzen oluşturma, bencilliğin tavan yaptığı bir zemini göstermektedir. Çünkü doğayı dilediği biçimde şekillendirmenin tadına varan insan egosu, kendisi için tehdit olabilecek kültür, medeniyet, inanç ve dinin de bir tehdit olmaktan çıkarılmasına matuf her şeyi yapmayı mubah bir gören bir bakışı içselleştirmekten imtina etmemektedir.
Modern dünyada bencilliğin oluşturduğu yarış egolar arasında kıyasıya bir mücadeleye ve müdahaleye dönüşmektedir. Sürekli değişim ve sürekli yenileşme arayışları, bu mücadele ve müdahalelerden neşet etmektedir. Modernliğin post modernliğe evrilmesi, oradan da post human bir zemine sıçraması hep bu müdahale geleneğinin mevcudiyetini göstermektedir. Çünkü Ego, kendi krallığını ilan ettikten sonra oraya yönelik her tehdidi, yok edilmesi gerekenler kategorisine alarak onu yok etmenin yollarını ve imkânlarını aramaya devam etmektedir. Şiddetin ve kaotik bir zeminin varlığı bu yaklaşım biçiminin karakteristik bir yapı arz ederek her insana sirayet etmesi ile ilgili bir durumu işaret eder.
Bireyin ön planda tutulduğu bir zeminde parti ve ulusun önde kalmasına yönelik politik tutumlar ile birlikte süreklileşen bir çatışma ve şiddetin kaynağı olarak öne çıkmaktadır. Demokratik sistem arayışları, benlik güdüsünü aşmaya matuf bir yaklaşım olarak görülse de iktidar erki bağlamında halkın temsiliyetiyle halkı biçimlendirme ve onların egolarını şekillendirme arayışı olarak geri dönmektedir. Bu arada iktidar olmanın derin hazzı ile serhoş olmuş muktedirler, halkı razı olacakları ama kendi isteklerini gördürecekleri bir zemine doğru hızla ve propaganda aracılığı ile sürmektedirler.
Birey, en muktedirden en düşük seviyedeki iktidar alanına kadar benzer bir duygu seli oluşturmaktadır. Örneğin, çeteler, mafyatik yapılar, kumar oyunları vesaire ile yeni iktidar alanları oluşturulmakta ve ona göre cezalar kesilmektedir. Burada her kesin kendi egosunun varlığını açıkça ilan etmesine rağmen; bu egolar arasında adil ve eşit bir ilişki ve hukuki zemin kurmanın imkânsız oluşunu da tecrübe ile görmeye devam etmekteyiz.
Bir çıkış arayışı, egonun iktidar alanını daraltmak ve onu başka egolar üzerinde egemen olmadığını bildiren bir bakışı kalıcı hale dönüştürmesi elzemdir. Bunun içinde her ego’nun yaratılmış olduğu ve her ego’nun bir Tanrısı olduğunu kabullenme ve böylece bir tek iktidar alanın varlığı Tanrısal iktidar ve her ego’nun bu iktidar alanı içinde kendisine biçilen rolü kabul ederek başlaması elzemdir. Yani iman ederek teslim olan kul, başkasının üzerinde bir egemenlik hakkı olmadığını kabullenir. Böylece varlıkta barışın imkân haline dönüşmesine zemin oluşur.
Eğer bencilliğin krallığında yaşamaya devam edersek, muhtemelen kısa bir tarih sonrasında insanın kendi yıkımını gerçekleştirmesine de tanıklık edebileceğiz… Çünkü ancak insan, kendi eliyle kendisini yok edebilir. Tıpkı Habil’i katleden Kabil gibi…
O zaman, bencilliğimizi bir kenara bırakmanın vakti geldi ve geçmektedir. Benlik ile bencillik arasındaki derin ayrımı gördüğümüzde benliğin pozitif boyutunu hayata geçirmeye imkân bulabiliriz. Bizden başkalarının varlığını kabul ederek ve onlarla ilişkimizi barış üzere kılmanın gereğini öğrenerek idrak ederek bir çıkış yolu bulabiliriz.
‘Her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır, her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır.’
Önemli olan sürekli bir çaba ve gayretin sahibi olmaktır…
Son söz her zaman Allah’ındır…