Belirsizliğin Girdabında Dünyanın Geleceği…
Sesli Makale Dinle Değerli okurumuz, browser'ınız maalesef ses dosyasını desteklemiyor
Uzun zamandır dünya bir yere doğru sürükleniyor. Ama bu yer belirsizlik girdabıdır. Kaotik bir siyasal zeminde güç dengelerinin yerleşik halden çıkarak bir belirsizliğe yönelmesi bu belirsizliği giderek çoğaltmaktadır. Ulusalcılar ve Küreselciler olarak ikiye bölünen dünyanın yer -yer birlikte hareket etmeleri, yer -yer ayrı tavırlar takınmaları, belirsizliği giderek büyültmektedir. Dünya Sisteminde ABD’nin yetersizliğinin ilanı anlamına gelen siyasal gelişmelerin tam olarak belirginlik kazanmaması ise belirsizliği de güçlendirmeye devam etmektedir. ABD’nin yerine yeni bir gücün açığa çıkmaması, belirsizliği daha da büyütmektedir.
ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi, Ukrayna savaşında yeterli bir caydırıcılık üretememesi, Avrupa ve NATO ülkelerinin Ukrayna’da yetersizliklerini ilan etmeleri, Çin ve Rusya’nın Filistin meselesinde yetersiz kalmaları, İslam ülkelerinin Gazze katliamı karşısındaki yetersizlikleri bu belirsizliği çoğaltmaya yaramaktadır. Türkiye’nin siyasal çırpınışlarının bir karşılığının oluşmaması, İran’ın yetersizliğinin açığa çıkışı, İran Cumhurbaşkanının Trump’ın ABD başkanı seçilmesinden sonra yaptığı açıklamada ‘ABD ile anlaşmalıyız’ demesi İslam Ülkelerinin içinde bulunduğu olgusal pozisyonu göstermektedir. ABD tarafından Türkiye’nin her tarafının sarılmasına rağmen, söylemden öteye geçmeyen Türkiye bu belirsizliğin devamını sağlamaktadır.
Arap Ülkelerinin ‘İbrahimi Anlaşma’ diyerek İsrail ile normalleşme arayışları da kendi geleceklerini bir belirsizliğe taşımaktadır. Çünkü İsrail gibi bir ülkenin nerede duracağını kestirmek imkânsız gibidir. ABD desteğini alan İsrail süreç içinde Arap Ülkelerini kendisine köle edinecek hamleler yapması uzak bir ihtimal değildir. Müslüman ülkelerin kendi politikalarını geliştirmede gösterdikleri yetersizlik, Türk Dünyası adı altında geliştirilmeye çalışılan ‘Yeni Güç’ün aslında bir karşılık üretmediği gerçeği bize dünyanın geleceği konusundaki belirsizliğin ipuçları olarak öne çıkmaktadır.
Belirsizliğin kodları bakımından ideolojik süreçlerde de açık bir şekilde tezahür etmektedir. Liberal ideolojinin yıkılışını ilan eden Gazze ve Filistin katliamı, Batıda inşa edilecek yeni bir ideolojinin ayak seslerini duymamıza rağmen açığa çıkmayışı da bu belirsizliği derinleştirmektedir. Trans Hümanizm ve Post Hümanizm, sosyal gerçekliği belirleme konusunda ileri hamleler yapsa da hala yeterli bir gerçekliği inşa etmede yetersiz kalmaktadır. Din, Gazze katliamı ile birlikte yeniden gündem olmaya ve Avrupa ülkelerinde Müslümanlaşmayı yaygınlaştırdı. İslamofobi İsrail katliamı ile biterken, İslam yeniden gündem oluşturmaya başladı. Ama müslüman ülkelerin hala İslam ile bağının zayıflığı ve geleceğinin belirsizliği büyük bir muamma olarak önümüzde durmaktadır. LGBT-İ üzerinden toplumsal cinsiyet masalı ile oluşturulmaya çalışılan yeni ideolojik angajmanlar, iklim değişikliği meselesi de yeterliliği sağlamada zaaf taşımaktadırlar.
Dünyadaki ideolojik düşünceler, sol, sosyalizm, komünizm, liberalizm, faşizm, ulusalcılık, İslamcılık gibi yapılar, giderek yokluğa doğru sürüklenmektedirler. Mistik algılarda bile seküler mistik arayışlar ile bir maneviyat kurulmaya çalışılması da büyük bir handikabı öne çıkarmaktadır. Özellikle İslamcılık gibi temel bir ideolojik bakış, İhvan-ı Müslimin aracılığı ile neredeyse sosyal gerçekliğini bitirerek Müslümanların kendi geleceklerine dair politik bir gelecek tasavvuru geliştirmelerine engel oluşturulmuştur.
Bütün bu olup bitenler dünyanın geleceğinin belirsizliğini derinleştiren unsurlar…
Entelektüel zemindeki gerileme, Avrupa entelektüel zemininde oluşan sığlık, yeni filozofların ortaya çıkamaması, İslam uleması ve İslamcılık davasında yer alan entelektüel zeminin giderek zayıflaması, Müslümanları temsil liyakati kesbeden bir entelektüel dalganın yokluğu bu belirsizliği büyütmektedir. Amerika entelektüel zemininde ise psikolojik boyutun öne çıkarıldığı maneviyat bağlamında psikolojinin yeniden tanımlanmaya çalışılması, özellikle episteme konusundaki çoğulculuğa yapılan vurgu, akıl, bilim ve sezgisel epistemenin aynı hüviyeti taşıdığı tezleri hala gerçekleşme zemininde büyük açıklar taşımaktadır. Modern ve kadim arasındaki ilişkinin mahiyeti ve mukayese kültürüne yönelik yeni çalışmalar olmakla birlikte bu sadece bir mukayese derinliğini işaret etmektedir. Dünyaya yeni bir söz söyleme konusunda ciddi zaaflar söz konusudur. İslam, kendine dönebilse, Müslümanlar bilgi ile yeniden bir bağ ve bağıntı kurabilseler, bütün dünyayı yeniden heyecanlandıracak yeni bir ideolojinin varlığı öne çıkartılabilir. Burada ideoloji, olumlu anlamda kullanılmaktadır.
Bu belirsizliğin siyasal kodları kadar kültürel ve entelektüel kodları da bilerek üretilmeye devam edilmekte olduğu savı giderek güçlenmektedir. Türkiye ve dünyada yaşayan Müslümanların yaşadığı siyasal travmalar, entelektüel travmaya dönüşmekte ve oryantalist yaklaşımın müslüman düşünceyi değişime uğratarak başkalaştırması ve buna içerden destek sunan ilahiyatçılar bu belirsizliği sürgit devam etmesini sağlamaktadırlar. Son on yılın müslüman ülkelerdeki kamuoyu tartışmalarına bakıldığı zaman Müslümanların ahlaki yapılarına yönelik geliştirilen eleştirinin bizatihi İslam’a yönelmesi bu belirsizliği güçlendirmektedir.
Yeniden ayağa kaldırılacak bir müslüman dünyanın olmayışı belirli bir umutsuzluğu güçlendirse de iman, en büyük umut olarak öne çıktığı için yeniden bir dava ve duyarlılık inşası çerçevesinde yeniden ayağa kalkacak müslüman entelektüel ve dava adamlarının destekleyicileri olan diriliş erleri umudu güçlendirecektir. Yeni bir ses, yeni bir soluk, yeni bir söz, yeni söylem ve yeni bir eylem dirilişi güçlendirerek insanlığın kurtuluşu için yeni bir umudu diriltebilir. Ama öncelikle bunun için gereken şey; İslamcılığın kendi ayakları üzerine entelektüel zeminde ve bunu besleyecek sosyal gerçeklik zemininde dirilmesi elzemdir.
Bu durumun gerçekleşmesinin sağlanabilmesi için ise; içinde yaşadığımız koşulları oluşturan ve sosyal gerçekliğin tek müsebbibi olan batı modernleşmesinin insanlığı taşıyabileceği bir yerinin kalmadığının idrak edilmesi ve buradan umudun kesilerek yeni bir umuda taşınacak bir iradenin varlığının izharı şarttır. Bu irade, insanlığı içine girdiği bu girdaptan çıkarabilecek bir düşünce zemini kurmasını başardığı zaman diriliş başlayacaktır. Yeni bir umudun yeşermesi, zaten insanların içinde bulundukları bunalım zemininden kurtuluşunu sağlayacak bir güveni vermesi ile birlikte giderek bir sosyal gerçekliğe dönüşmesinin mümkün oluşunu dikkate almakta yarar var. Bu noktada güçlü bir entelektüel derinliğe ve harekete olan ihtiyaç izahtan varestedir.
İbrahim olarak yola revan olmak, Musa olarak Firavun ile mücadele etmek, İsa olarak çürümeye karşı çıkmak ve Muhammed olarak (Allah’ın selamı hepsinin üzerine olsun) yeni bir sosyal gerçekliği inşa edecek bir iradeyi beyan etmek insanlığın yeniden kurtuluşunun imkânlarını oluşturacaktır.
Gazze direnişi ve Aksa Tugayının ortaya koyduğu direniş ve diriliş yeniden bir umudun ayağa kalkmasını, yeni bir dirilişin sosyal gerçekliğe dönüşünü ve dünyanın geleceğine umudu sunacak bir ideolojinin varlığını mümkün kılar… Müslüman, ayağa kalk ve diril, düşün ve eyleme yönel ki insanlık kurtuluşa ersin…