21. Yüz Yılının Türkiye'sinde Eğitimin Vizyonu
Herhangi bir eğitimin vizyonu olmadan, eğitim vasfı kazanması beklenmemelidir. Her eğitimin kendisine ait bir vizyonu söz konusudur. Mevcut ülkemizdeki eğitimin vizyonu, seküler bireyler yetiştirerek modern birey ve modern toplum üzerinden modern bir ülke olma arzusunu gerçekleştirmektir. Dikkat edilirse, modern eğitim kurumları üzerinden halkın modernleşmesine yönelik eğitim faaliyetleri yapılmıştır. İlk modern algılarda eğitim kurumları aracılığı ile okullarda öğretilmiştir. Türkiye’de eğitim, modernleşmenin temel dinamiğini oluşturmaktadır. Bu temel gerçeği dikkate almayan her eğitim çalışması eksik ve zaaf taşıyacaktır.
Herhangi bir eğitim, ancak dünya görüşü bağlamında bir vizyona sahip olabilir. Eğitimin eğitim olarak kabulü zaten dünya görüşünü tam temsil edebildiği zaman kazandığı sıfattır. O yüzden modern Türkiye Cumhuriyeti, modernliğin gerçekleşmesi babında modern görüşün etkisi altında hazırlanan bir bakış üzerinden hayata geçirilmiştir. Eğitimin niteliği tamamen sekülerdir. Burada dini eğitimin bile ilk dönemlerde bulunmaması, sonrasında dini eğitimin formasyonu da seküler zemin dikkate alınarak hazırlanmıştır. Her ne kadar dini hassasiyet olduğu zamanlarda biraz gevşese de uzun süre seküler baskı dini eğitimde de kendini bariz bir şekilde göstermiştir.
Türkiye yüzyılına girerken, eğitim meselesini ele almadan bir yol almaya yönelmek, gerekli başarıyı engeller bir pozisyonu içinde saklı tutar. O yüzden, yeni yüzyılın yeni eğitim vizyonunu belirleyecek olan yeni bir dünya görüşünün perspektifi içinde seküler dünya görüşünün baskısından kurtularak hazırlandığı zaman yüz yılın motor gücü olma vasfı kazanır. Bu konuda ciddi çalışmalar yapıldığı konusunda önemli duyumlar söz konusu, umarım, bu çalışmalar eğitim vizyonu çalışmalarında dikkate alınarak eğitime dair vizyoner çalışmalar yürütülsün…
Mevcut eğitim algısını düzeltmek adına yapılacak çalışmaların başarı şansı, algıyı besleyen dünya görüşü ve kültürel yapının değişimine açık hale gelmektir. Bu açıklık sağlanmadığı sürece, mevcut kültürel doku üzerinden eğitimi sürdürmek seküler bireylerin varlığını çoğaltmaktan öte bir işe yaramaz! Mevcut hali üzere dini eğitim gören okullardan mezun kişilerin de içinde yer aldığı dindar kesimin sekülerleştiği açık bir şekilde görülmektedir. Bu noktada adım atılmadan, yeni bir eğitim vizyonuna yönelmek yanlışı çoğaltmaktan öte bir işe yaramayacaktır. Bu yüzden, eğitim söz konusu olduğu zaman, eğitimin öğretimden bağımsız olarak kültürel bir öğe olduğu gerçeğini dikkate almalıyız. Mesela, Türk eğitim sistemi, aslında salt bir öğretim sistemi işlevi görmektedir. Eğitimi ise sınırlı bir zeminde ve seküler bir karakter taşımaktadır. Bilim, felsefe ve teknoloji vurgusunun sürekli artarak devam ettirilmesi, sosyal hayatta bunun bir karşılık bulması ise sekülerliği yaygınlaştıran kurumsallaştıran bir özellik taşımaktadır. Bilim, felsefe ve teknoloji kendi dünya görüşlerinden bağımsız ele alınamazlar. Zaten, en büyük yanlış, bu olguları kendi dünya görüşlerinden bağımsız ele alarak yenidünyaya ayak uydurmaya veya onları geçmeye yönelik çabaları güçlendirme arzusu ile dini eğitim gören okullarda da bunu güçlendirmektir. Böylece farkında olunmadan, sekülerleşmeyi temel bir yaklaşım olarak kabul eden bakışa dindar bir nesil yetiştirilmesi sorumluluğu yüklemenin anlamsızlığı açığa çıkar.
Yeni bir eğitim vizyonu için yeni bir dünya görüşü arayışında olmanın kaçınılmaz olduğunu bilerek, son dönemlerde gündeme taşınan yerli ve milli kavramlarının üretilecek dünya görüşü açısından durduğu yeri önemsemek önemli hale gelmektedir. Ama burada da bu kavramlara yüklenecek anlam ve sürekli arka planda kalan isteklerin yüklediği anlam arasındaki gerilim eğitimin vizyonunu olumsuz etkileyecektir. Eğer gerçekten dindar bir nesil yetiştirme gayesi söz konusu ise bu dine dayalı bir dünya görüşü üzerinden elde edilmiş bir kültür dokusu içinde eğitimin vizyonunu yeniden düzenlemekte yarar var. Bu aynı zamanda yeni yüz yılın yönelimini de belirleyecek bir konumu ihtiva eder.
İşte bu noktada bazı temel adımların atılması şarttır.
1- Eğitimin niteliğini çoğaltmak…
Eğitimin niteliği, aynı zamanda insana yüklediğiniz anlam ile birebir örtüşen bir boyut içerir. İnsan tanımınız, eğitimin niteliğini de belirgin kılar. Yaptığınız insan tanımına uygun ve uyumlu bir eğitim kendi niteliğini belirler zaten! Eğitimin niteliği için birey mi, fert mi, toplum mu cemaat mi, ulus mu millet mi gibi temel kavramların tercihi konusunda bir tercihte bulunmaya ihtiyaç vardır. Yani eğitim felsefesi, bir dünya görüşünün uzantısı olarak anlamlı olacaktır. Elbette ki, eğitimin niteliği aynı zamanda insan yetiştirmede daha ön görülü ve derinlikli bir yaklaşım ile kuşatıcı bir boyut içermelidir. Ama bütün bu niteliğin değerini neye göre belirleyeceğimizi de ayrıca belirgin kılmak eğitim için temel şarttır. Bu durumda eğitimin niteliğini sağlıklı bir zeminde gerçekleştirmek için eğitimin mevcut hali dışında ona dışarıdan bakarak yeni bir misyon biçilmeli ve ona göre entelektüel bir zemin kurulmalıdır. Bu entelektüel zemin üzerinden eğitimin niteliği üzerine bir müzakere yapılmalı ve oradan derinleşerek çıkan sonucu eğitime uyarlamayı başaracak bir siyasal iradeye sahip olmayı da unutmamalıyız…
2 - Eğiticilerin niteliğini artıracak bir formasyonun imkânını aramak…
Eğitim kadar eğiticilerin niteliği de önem arz etmektedir. Eğiticisini eğitmeyen bir eğitim modeli sorunlu bir model olarak betimlenir. Bu yüzden eğitimin niteliği, somut düzlemde eğiticinin niteliği üzerinden açığa çıkartılır. Bir örnek model arayışı bağlamında dar bir alanda yeni bir modelin uygulaması örneklik düzleminde gerçekleştirilir ve buradan elde edilecek tecrübe ile ulusal zemine yönelik bir arayış geliştirilmelidir. Eğitim konusu, diğer her konudan daha önem arz etmelidir ki her konu kendi bağlamı içinde yeniden konum kazabilsin ve niteliği artırılabilecek bir pozisyonu elinde bulundurabilsin…
Eğiticinin niteliğinin artırılması ise belirlenen dünya görüşünün sağladığı epistemik zeminden hareketle varlık tasavvuru ve ilişkiler ağı açısından bir ahlak anlayışı da güçlendirilmelidir. Bir eğitim bir eğitici ahlakı inşa edemiyorsa zaten sorun çözümlenememektedir demektir. Bu yüzden meselenin entelektüel zeminde bir karşılık üretilmesini sağlamak, akademide bunun tartışılmasını sağlamak ve elde edilecek bütüncül bakış üzerinden meseleye yaklaşım geliştirerek eğiticinin niteliğini artırmak eğitimin niteliğinin artışını da beraberinde taşıyacaktır.
Tabi ki bunu gerçekleştirmek adına hem siyasal zeminde ve hem de sivil zeminde bu tartışmaları özgür bir zeminde gerçekleştirerek bir donanım sahibi olmak elzem olana tekabül eder.
3 - Düşünmeyi sağlayacak bir eğitimin arayışı içinde bulunmak…
Yukarıda ifade ettiğimiz her iki konuda da ancak düşünme mekanizması güçlü bir entelektüel zemin üzerinden gerçekleştirilebilir. İşte bu yüzden, eğitimin niteliği, düşünme gücünün çoğaltılmasına dayalı bir yaklaşım üzerinden tartışılmalıdır. Eğiticinin niteliği de bu düşünme gücünün orantısıyla ilişkisini ortaya koymadan bir başarı kazanmak hayalde kalacaktır. Düşünmeye yönelik teşvik, ilme, bilgiye ve düşünceye yönelik ilgi ve teşvik ile orantılı bir zemine sahiptir. Neye değer verilirse orada o hayata geçer. Tıpkı bugüne kadar değer verilenlerin hayatımızda kazandığı yer gibi…
Eğitim, topyekûn bir değişimi asıl kabul eder. Bu öyle kolay olmasa gerek! Her değişim kendi içinde sorunlar üretir. Bu değişimin sağlıklı bir zeminde gerçekleşmesi ancak bir örneklik düzleminin inşa edilmesiyle gerçekleşebilir. Örneklik düzlemi ise şahitlik düzlemine işaret ettiğinde yeni alanlara yönelme imkânı doğurur. Bu durumun gerçekleşmesi ise ancak örneklik düzlemini besleyecek bir bakışın iradi olarak desteklenmesi ile yürürlüğe konulabilir. Bu noktada özellikle bir eşgüdüm ile hareket etmek, her gücün/erkin kendi zemininde bu meseleye sahip çıkması ve kendisine düşen sorumluluğu yerine getirmesi ile güçlendirilebilir.
Sığlığın ve hızın oluşturduğu eğitimde durmanın ve derinleşmenin sağlanması açısından neler yapılabilir?
Bu noktada düşünmenin önünün açılması, düşüncenin bir değer olarak toplumsal kabulünün sağlanması, eğitim vizyonunun entelektüel derinliğe sahip olması gerektiği kabulü üzerinden entelektüel hayata verilecek desteğin çoğaltılması gibi çabalara ihtiyaç bedihidir. Bu konuda sadece bazı yapılması gereken işlere dikkat çekerek yazıyı sona erdirelim…
a- Kavramların incelenmesi ve derinlemesine algılanması için yapılacak eğitsel çalışmalar…
b- Durmanın önemi, sabırla, hikmetle ve istekle öğrenme azminin çoğaltılması…
c- Dış dünyadaki çekici ve cazibeli bir dünyadan içe dönmeyi ve içselleşmeyi sağlayacak eğitime geçişin sağlanması…
Özel ve genel ilgilenmenin nasıllığı meselesi ve üzerine düşünceler geliştirme arayışı…
1 - Özelde aynı ilgiyi taşıyan kişilere ilgilerinin derinleşmesini sağlayacak okumalar yapma ve okumalarında eşlik etme…
2 - Genel ilgilenmelerde ise doğru bilinen yanlışlara dikkat çekilecek seminer ve konferansların düzenlenmesi ve bir idrak çoğalması sağlamaya çalışmak…
3 - Belirli zeminlerde edebiyat ve felsefi okumalar eşliğinde anlam arayışına zemin oluşturma…
Böylece bütüncül bir zeminde eğitimi derinleştirme ve unutulan kavramlar olan; dava, dava adamlığı, dava şuuru gibi kavramların yeniden hayatımıza girmesine imkân tanıma ve gençlerin ‘bir beklenti içinde olmadan’ yaşamın anlamı ve burada olmanın imtihanını geçerek geleceğe dönük bir ilginin gerçekleşmesine katkı sunulabilir… Sorumlu, müdrik, davası olan, anlam arayışını hayatının sebebi kılan insanların varlığını kalıcı hale getirerek ülke ölçeğinde iyinin, güzelin ve doğrunun egemen olacağı yeni bir dünya kurulmasını sağlayacak güzel ve bereketli işlere katkı sunulmasına zemin oluşturması hedefine katkı verilebilir…
Bu makalenin Türkiye’nin yeni yüzyılında yeni bir eğitim çalışmalarına katkı babında değerlendirilmesini umut ediyorum…